İsviçre Komünist Partisi Genel Sekreteri
Massimiliano Arif Ay
Bugün salgın bağlamında tartışılan konulardan biri aşılardır.
Açıkça ortadadır ki, bu konuda bile ekonomik çıkarlar ve jeopolitik önyargılar eksik kalmamaktadır.
Örneğin İsviçre gibi tarafsız bir ülke önce prestijli İsviçre Serum ve Aşı Enstitüsü'nü ortadan kaldırmış ve son olarak da COVID19'a karşı Rus ve Çin aşılarını satın alma işlemini iptal etmiştir. Bununla da sınırlı değildir: Son günlerde, "devlet aşıları" oluşturmanın yasal dayanağı olmadığı için ulusal bir aşı üretimi başlatma niyetinin de olmadığı ortaya çıkmıştı.
Kısacası, İsviçre'nin liberal sistemi kasıtlı olarak halkın sağlığını tehlikeye atıyor.
Ancak aşı tartışmaları bugünkü sağlık krizinden çok daha önce, 2017 yılında da yükselmişti. O yıl Roma hükümeti aşılamayı zorunlu tutan bir kararname çıkartmıştı: Zira İtalya'da aşılama oranı komplo teorilerinin ardından çocukların sağlığı ile sorumsuzca oynayanlar yüzünden düşmüştü. Coğrafi yakınlığı nedeniyle, tartışma kısa sürede İsviçre'ye de sıçramıştı.
Niyetim İtalyan örneğini analiz etmek değil, fakat oradan başlayarak konuyu daha genelleştirebilmektir, çünkü Avrupa solu bu konuda bölünmüştür:
"Devrimci" olmanın her şeye ve herkese karşı hareket etmek, halk içinde devlete genel bir güvensizlik yaratmak ve "sisteme karşı" olduğu sürece en sıra dışı tezleri desteklemenin anlamına geldiğini düşünenler var. Bu esas olarak, utanç verici bir ilkel "antikapitalizm" tarafından kör edilmiş, özellikle belirli bir aşırılık yanlısı solun absürt eğilimidir. Ama aynı zamanda, çok moda olan spiritüalizmden etkilenen ılımlı solun bir kesimi de bu tuzağa düşmüştür.
Fakat bilimsel sosyalizm, bunların tam tersidir!
Hakikati sadece çokuluslu ilaç şirketlerine karşı sınıf çatışması gözüyle okumak, at gözlüğü takmak anlamına gelir: Demokratik, özgür ve herkes için erişilebilir adil demokratik tıp mücadelesi, genel bir şüphe iklimi yaratan antibilimsel kampanyaları destekleyerek, gerçekleşemez.
Gerçekleşemez çünkü aynı zamanda aşılar küresel ilaç pazarının %3'ünden fazlasını oluşturmamaktadır. Kısacası, büyük ilaç sermayesi, aşı olmayı reddettikleri için hastalananlara verilen ilaçlardan daha fazla kâr marjı yapabilir!
"Büyük İlaç Sermayesi"ne karşı yürütülen yüzeysel bir mücadele, sol ve onun ilerici değerleri için başından ters etki yaratmaktadır.
Bugün, bir taraftan şarlatanlar, sihirbazlar ve şifacılar yüksek konjonktür yaşamaktayken, diğer taraftan da daha az varlıklı olanlar için sosyal ve sağlık sigortası kapsamını azaltmak için neoliberal politik baskı eksik kalmamaktadır.
Dolayısıyla, günümüz postmodern toplumunda hüküm süren görecelik ortamında, bir aşılama karşıtı kampanyaya girişmek, kısaca sistem için işlevseldir çünkü bu bireyciliği destekler, topluluk duygusunu bozar, ancak her şeyden önce rasyonel düşünceyi yok eder. Komünistler olarak bu, katılmadığımız bir gerici (ve bu durumda sağlık hakkı için de bir o kadar tehlikeli) mücadeledir.
Bilakis, biz İsviçreli devrimciler olarak bugün şu talepler için savaşıyoruz:
1 Aşıları çeşitlendirmek ve tamamen kâr odaklı Atlantik çokuluslu şirketlerine bağımlı olmamak için, Rus, Çin ve Küba yetkilileriyle müzakere ederek Soberana, Sputnik, vb. aşıları hızlı erişilebilir kılmak.
2 İsviçre Konfederasyonu hükümetine aşıları doğrudan devlet tarafından üretilmesi ve dağıtılması amacıyla kamulaştırma yetkisi veren Federal Patent Yasası'nın 32. Maddesi uygulanmalı (yasa var, ancak burjuvazi bunu uygulamayı reddediyor).
3 Yirmi yıl kadar önce sivil siyaset tarafından ortadan kaldıran İsviçre Serum ve Aşı Enstitüsü'nü kamu denetimi altında yeniden kurmak!