"Beyaz Kötülük" adlı kitabın yazarı Susan Williams, caz müzisyeni Louis Armstrong’un CIA tarafından gizli operasyonlar için kullanıldığını öne sürdü. CIA’nın 1950 ve 1960’lı yıllarda Orta ve Batı Afrika’daki faaliyetlerinde gizli operasyonlar için Armstrong'u kullandığını belirten Williams, “Armstrong CIA için aslında bir Truva Atı’ydı. Bu gerçekten çok üzücü.” dedi.

Williams'ın kitabında, Armstrong'a 1960 yılının kasım ayında Kongo’da eşi ve bir ABD’li diplomatla birlikte katıldığı yemekte, ev sahibinin siyasi ataşe olarak tanıtıldığı ancak aslında bu kişinin CIA'nin Kongo şefi Larry Devlin olduğu belirtildi. Yemekteki diğer ABD’li istihbarat yetkililerinin, Afrika ülkesi Kongo’da Armstrong’un turnesini, o dönem ülkeden yeni ayrılan, stratejik olarak çok önemli ve oldukça zengin Katanga eyaletine erişim sağlamak için kullandığı da kaydedildi.

Kitapta ayrıca CIA'nin o dönem Kongo'da demokratik yollarla seçilen ilk Başbakanı Patrice Lumumba'yı öldürmeyi amaçladığını aktarıldı. Armstrong'un Afrika turundan iki ay sonra Lumumba'nın Katanga'da öldürüldüğü de hatırlatıldı.

Williams, Armstrong'un bilgisi olmadığını söylese de, ünlü cazcı CIA'nın kullandığı tek sanatçı değil. Özellikle Soğuk Savaş'ta ve sonunda rock grupları, pek bilinmese de, Sovyetlere karşı kullanılmıştır.

ÇİÇEK ÇOCUKLARLA BAŞLAYAN SÜREÇ

Özellikle Vietnam Savaşı sıradasında üniversitelerde başlayan protestoları şiddetle bastırmaya kalkan ABD, 1965 yılından sonra öğrencilerin üniversitelerde siyasi faaliyet yürütmesine izin verdi. Vietnam’daki savaşa katılmamak için pek çok ABD’li genç yurtdışına kaçıyordu. Gençliğin bir yandan da insandan, toplumdan, şehirden, siyasetten kaçışı başladı. ABD burjuvazisi bu kaçışa karşı çıkmadı, göz yumdu. 

Uzun saçları, İspanyol paça pantolonları, rahat gömlek ve kıyafetleri, gitarları ve müzik aletleriyle sınırları, devleti, mülkiyeti, aileyi reddeden, özgürlüğün bireyin içinde olduğunu savunan hippilik akımı bu kaçışın kucaklayıcısı olmuştu. Hippiler, ellerinde içki şişeleri, özgür seks ve uyuşturucu düşkünlükleri ile Budizm, Zen, Tao gibi mistik doğu inanışları içinde savaşa ve sözde kapitalizme karşıydılar. Mülkiyete karşıydılar fakat mülk sahipleri, burjuvazi bu karşı çıkışa engel olmuyordu. Çünkü, bu karşı çıkışın içerisinde mülksüzleri örgütlemek gibi bir gaye içinde olmayışları mülk sahiplerini haliyle tedirgin etmiyordu. Her şeye karşıydılar fakat ortada bir sınıf savaşı yoktu. Burjuvazinin de ortada bir sınıf savaşı bulamadığı için karşı savaş açmasına gerek yoktu. Onlar için hippiler çiçek çocuklardı.

ABD'nin hâkim sınıfları, hippileri sevdi. Onları desteklediler, ikonlaştırdılar, reklamlarını yaptılar, dahası kendi kazançları için hippileri reklam aracı haline getirdiler. 68 hippilerinin ikonlarından Janis Joplin’in fotoğraflarına bakın, elinde aynı marka viskiden başkasını bulamazsınız. Kapitalizmin içki tekelleri o karşıtlıktan dahi kendine kazanç sağlayabiliyordu.

MOSKOVA BÜYÜKELÇİSİNİN BOB DYLAN'A BİÇTİĞİ ROL

Sadece hippiler değil, rock, country ve bluescular da ABD için kullanışlılardı. Bu dönemde ABD'nin yükselen komünizm dalgasını kırmak için Sovyetler Birliği’ne göndermeyi planladığı isimler arasında Bob Dylan da vardır.

WikiLeaks’in yayımladığı ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile Moskova Büyükelçisi Walter Stoessel arasındaki yazışmalar, ABD’nin Soğuk Savaş sırasında sanatçılara ve Bob Dylan’a biçtiği rolü ortaya seriyor. Stoessel, Ocak 1975’te Washington’a “Kültür Sunumları: Popüler Müzik Grupları” başlıklı bir yazı gönderir. Yazıda şu ifadeler vardır: “Soul sanatçıları önem arz etmiyor; önceliğimiz soft rock, blues ve country rock. Önceki country müzik çabaları işe yaradı, yeni bir müzik türü getirmenin tam sırası. Bir sonraki mantıklı adım soft rock grup ya da sanatçısı olabilir.”

Alanlarında iyi ve yaratıcı sanatçılara ve gruplara öncelik verilmesi gerektiğini vurgulayan Stoessel, halihazırda isimleri üzerinde konuştukları Bob Dylan, James Taylor, Don McLean ve Joni Mitchell’e ilaveten Neil Young, Crosby Stills & Nash, Carly Simon ve Carole King’i turneye öneriyordu.


SSCB’NİN WOODSTOCK’U UYUŞTURUCU FESTİVALİ

Yukarıda bahsettiğimiz ve Haziran 1975 tarihli raporda, CIA’nın Doğu Avrupa ve komünist ülkelerde “gizli” eğitimsel ve kültürel çalışmalarını yürütmek üzere “Radio Liberty” (Özgür Radyo) ismi ile radyo kurduğu yazılı. Bu radyolarda Bon Jovi dahil bir çok Rock grubu sürekli çalınıyordu. 1989’a gelindiğinde Bon Jovi, sadece Amerika’da değil Demir Perde’nin ardında da bir efsaneydi. Hem video kliplerinde hem de şarkı sözlerinde öne çıkardığı mesaj yine aynıydı; uyuşturucu, seks ve alkolün getirdiği özgürlük.

Sovyetler yıkılmadan hemen önce, dönemin en büyük Rock müzik festivali Ağustos 1989 yılında yapılan Moskova Müzik Barış Festivali’ydi. Lenin Stadyumu'nda iki gün süren festivalin amacının, dünya barışı ve Sovyetler’de artan uyuşturucu kullanımına karşı savaş olduğu açıklansa da işin aslı farklıydı. Festivalin düzenleyicisi, Bon Jovi’nin menajeri ve yakın arkadaşı Doc McGhee uyuşturucu kaçakçılığından tutuklandıktan sonra, mahkeme tarafından “uyuşturucu satışını kınayan bir etkinlik hazırlama” cezasına çarptırılmıştı. Ancak festival boyunca hem sahne alan gruplar hem de alandaki gençlik uyuşturucu kullanmıştı, hatta Ozzy Osbourne, uyuşturucu kullanımını eleştirdiği basın toplantısından sonra aldığı aşırı yüksek dozda eroin sebebiyle sahneden kulise taşınmak zorunda kalmıştı. 100 binin üzerinde gencin katıldığı festival için basında, “SSCB’nin Woodstock’u” yakıştırması yapıldı ve yine televizyondan tüm dünyaya yayınlandı.

Bon Jovi daha sonra Berlin duvarının yıkılışının 20. yılında sahne aldı. Angela Merkel, Gordon Brown, Hillary Clinton, Nicolas Sarkozy, Hans Dietrich Genscher, Mikhail Gorbaçov, Lech Walesa ve Nelson Mandela’nın hazır bulundukları kutlamalarda Bon Jovi, “özgür dünya” ve “onun uğruna savaşanlar” için bir marş haline gelmiş, “We Weren’t Born To Follow” (Biz Takip Etmek için Doğmadık) şarkısını söyledi.

NEOLİBERAL SANAT: SINIFSIZLIĞA ÖVGÜ

1990’ların başında Sovyetler’in yıkılmasıyla, Amerika tek süper güç olarak dünya jandarmalığına soyundu. ABD emperyalizmi dünyanın fethine çıktı ve özellikle 2001’den bu yana tüm dünyada, özellikle de Batı Asya’da savaş kışkırtıcılığına başladı. Afganistan, Irak gibi ülkeleri işgal eden ABD, terör örgütleri gibi birçok enstrüman kullanarak milli devletleri yıkmak için büyük savaşa girişti. Bugün Güney Çin Denizi’nden Batı Asya’ya, Balkanlardan Latin Amerika’ya kadar her yer savaş alanı durumunda.

ABD savaş politikasını ekonomide neoliberalizmle yürütürken, kültür ve sanat alanında da bu ekonomiyle uyumlu bir program uyguluyor. Neoliberalizm kendi iktidarını pekiştirirken, kendi muhalefetini ve bu muhalefet içerisinde kendi insan tipini de yaratıyor.

Neoliberalizmin yarattığı yeni insan tipi ise, piyasanın buyruğuna teslim edilmiş, acı çeken, bunalımlı, sevgi ve aşkı metalaştıran, intiharı ve yabancılaşmayı meşrulaştıran, madde kullanımını özendiren, eskiye özlem duyan, kaba karşıtlık içerisinde yüzeyselleşme ve akılsızlaşmayla sahte özgürlük yaratıp kendine küçük kaçış noktaları belirleyen şekilde kendini var ediyor. Neoliberalizm insanı, toplumdan ve içinde bulunduğu sınıfsal kimlikten kopartarak bireyci, yalnız ve etnik kimlikçi bir yapıya indirgiyor. Neoliberalizm, yarattığı insan tipine paralel olarak da bu tipi edebiyat başta olmak üzere tüm kültürsanat alanına yansıtıyor. Artık edebiyatta da sınıfsal, gerçekçi karakterler yerini kimliksiz, sınıftan kopuk, ne idiği belirsiz tiplere bırakıyor. Özgürlük yanılsaması üzerine inşa edilen sınıfsızlık övülüyor. Edebiyatta küçük burjuvazinin hezeyanlarından başka bir şey okuyucuya sunulmuyor. Marksist eleştirmen Terry Eagleton’ın dediği gibi “Madende akıtılan terin yerini sevişirken dökülen ter” alıyor. Edebiyat piyasasındaki boşluğu da “Çiçek çocuklar” dolduruyor. 2017 yılında Nobel'in Bob Dylan'a ödül verilmesi bu amaçtan başka bir şey değildir. 

ABD, özellikle CIA “kültür” faaliyetlerinden iyi bir şekilde yararlanıyor. Aynı kadın, feminizm, göç, uyuşturucu, terör konularında olduğu gibi. Williams, “Armstrong bunu bilse kahrolurdu.” diyor. Aslında Armstrong gibi kahrolacak çok sanatçı var. CIA'nın kültür faaliyetlerinde sanatçıları nasıl kullandığı artık raporlarla kanıtlanmış durumda.

Aydınlık