Gürdeniz'in ilgili açıklaması şöyle;
"TBMM Başkanının bir TV programında sarf ettiği "Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi'nden kararname ile çekildiği gibi Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nden de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir" ifadesi eğer bir dil sürçmesi veya acele ile söylenmiş değilse Türkiye’nin ve mavi vatanın geleceğini son derece büyük tehlikelere atan sözlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Lozan Antlaşmasından 13 yıl sonra Türk Boğazları Bölgesinin topyekûn egemenliğini geri alan bu sözleşmenin 85 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kaldırılabileceğini söylemek ne hukuk normları ne de Türkiye’nin yüksek ulusal çıkarlarıyla uyuşmaz.
Lozan Antlaşmasını Cumhuriyetin omurgası kabul edersek bu omurganın en önemli tamamlayıcı kısmı olan Montrö sözleşmesi sadece Boğazların egemenliğini geri vermemiş aynı zamanda Karadeniz’de bir güvenlik rejimi tesis etmiştir. Montrö Sözleşmesi bugüne kadar İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve 11 Eylül 2001’e kadar devam eden Soğuk Barış dönemi ile 2001 sonrası ABD güdümündeki terörle mücadele dönemini başarıyla atlatmıştır.
Bugün de Montrö Sözleşmesi kuzey jeopolitik eksende Cumhuriyet için büyük bir güvence sağlayan, Karadeniz jeopolitiğimizin en önemli beka aracıdır. Bir nevi Kuzey Kalesidir. Montrö Sözleşmesinin hükümlerine hassasiyetle uyan Türkiye’nin soğukkanlı diplomasisi sayesinde, batının her türlü kışkırtmasına rağmen 2008 yazında yaşanan GürcistanRusya ve 2014 baharında yaşanan RusyaUkrayna krizlerinde Türkiye’yi zora sokacak denizde bir çatışma ve tırmanma yaşanmamıştır.
Türkiye soğuk savaş dönemindeki hassasiyetle Montrö rejimini devam ettirmek zorundadır. Bu bir seçenek değil beka sorunudur. Montrö Sözleşmesinin ortadan kalkması Karadeniz’de büyük karmaşa ve bugünün küresel konjonktüründe silahlı askeri çatışma seviyesine çıkabilecek tırmanma koşullarını yaratır.
Değil kendi içimizde Montrö Sözleşmesi karşıtı söylemler, uluslararası ilişkilerimizde sözleşmeyi zora sokabilecek gelişmelere ve emrivakilere karşı dengeli politikalarımız devam ettirilmelidir.
Montrö’den vaz geçen Türkiye emperyalizme hizmet eder. Montrö’nün ortadan kalkmasının yaratacağı sonuçlar, KKTC’den; Mavi Vatandan vazgeçmekle ya da güneyimizde kukla bir Kürt devletinin kurulmasına izin vermekle eş değerdir.
Bu söylem, okyanusların yüzde yarımından küçük bir alana sahip olan Karadeniz’e, Montrö Sözleşmesinin kısıtlamaları nedeniyle istediği tonaj ve tipte savaş gemisi çıkaramayan ABD’yi ve peşindeki emperyalist deniz güçlerini şüphesiz son derece mutlu etmiştir.
Geçmişte de yönetimin benzer jeopolitik intihar girişimleri olmuştur.
Bu söylemin, 1 Nisan 2004 tarihinde KKTC’deki asker varlığımızın geri çekilmesi ve KKTC’nin sonlandırılarak ABD ve AB tarafından güneyden kuşatılmamızın kapısını açacak Annan Planına, KKTC Halkının evet demesi için Türkiye tarafından yapılan baskı ve propagandadan farkı yoktur.
Benzer şekilde 8 Nisan 2005 tarihindeki TBMM Başkanının Yunanistan’ın Ege’de kara sularını 12 mile çıkarmasını savaş nedeni sayan 8 Haziran 1995 tarihli Meclis kararının kaldırılması gerektiği yönündeki Yunanistan’ı sevindiren açıklamasından farkı yoktur.
Montrö Sözleşmesi Atatürk’ün dış siyaset dehası ve uluslararası konjonktürün yarattığı fırsatların olağanüstü birlikteliğinin ürünüdür. Son 85 yıldır bu sözleşme sayesinde Karadeniz, her an için bölge dışından gelen 40’tan fazla savaş gemisinin bir barut fıçısına dönüştürdüğü Basra Körfezi olmamıştır. Emperyalizmin batıdan ve güneyden Türkiye’yi kuşatmasına bu sözleşme sayesinde kuzeyden izin verilmemiştir. Karadeniz, Montrö sayesinde denge denizi olmuş, deniz ortamında barış ve istikrar bugüne kadar korunabilmiştir.
Sadece İkinci Dünya Savaşında gerek Mihver gerekse Müttefik devletlerin kendi yanlarında Türkiye’yi savaşa sokmak istemelerinin ve bu konuda büyük baskı yapmalarının asıl nedeninin Boğazlar olduğunu hatırlatmak isterim.
İç politika mülahazaları ile Türkiye’nin jeopolitik geleceği ve bekasını ilgilendiren vaz geçilemez çıkarlarımızın olduğu Montrö Türk Boğazları Sözleşmesinin lafzına ve ruhuna halel getirecek söylemler Girit, Dedeağaç, Güney Kıbrıs, Akdeniz, Romanya ve Bulgaristan’da her geçen gün artan emperyal baskı ve çevrelemenin tepe yaptığı ve hatta ABD Uçak Gemisi USS Eisenhower’ın Girit’te büyük bir gövde gösterisinde bulunduğu şu günlerde son derece talihsiz olmuştur. Türk kamuoyu bu söylemlerin yarattığı büyük beka tehlikesinin farkında olmalıdır. "