Ukrayna’nın dört bölgesinin referandumla Rusya’ya bağlanma kararı almasının, dış politikadaki gündemi hareketlendirmesinin yanı sıra iç politikada da yansımaları oldu. Beklendiği gibi, uluslararası alanda referandum sonuçlarına en sert tepki ABD’den geldi. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, yazılı açıklamasında şunları söyledi: “ABD, bu düzmece referandumların, Rusya’nın Ukrayna topraklarını sözde ilhakının meşruiyetini veya sonucunu tanımıyor ve asla tanımayacak. Rusya’nın vekilleri tarafından yürütülen bu gösteri gayri meşrudur ve uluslararası hukuku ihlal etmektedir. Uluslararası barış ve güvenlik ilkelerine karşı bir eylemdir”.
Blinken aynı açıklamada Ukrayna’ya ABD’nin askeri desteğinin devam edeceğini belirtti. Ardından Avrupa Birliği kurumlarının Rusya’yı kınayan açıklamaları geldi.

ULUSLARARASI HUKUK MASALI

Rusya’nın Ukrayna müdahalesinden sonra ortaya çıkan dünyadaki saflaşma şöyle: Bir yanda ABD, Avrupa ve diğer Atlantik İttifakı ülkeleri. Diğer yanda Rusya, Çin, İran, Hindistan ve neredeyse gelişen dünya ülkelerinin tümü. Türkiye ise ortada durmaya çalışıyor. Atlantik cephesi “uluslararası hukuk” masalına dayanarak, Rusya’ya karşı bir propaganda savaşı sürdürüyor. Aslında işin özü şudur: Uluslararası hukuk, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Atlantik patronluğundaki düzenin adıdır. Bu düzene aykırı ya da ona karşı olan eylemler uluslararası hukuğun ihlali, düzenin devamını sağlayan eylemler ise uluslararası hukuğun gereği olarak sunulmaktadır. Bu yaklaşıma göre, milyonlarca kişinin ölümüne, sakat kalmasına neden olan, kitle imha silahlarının da kullanıldığı ABD’nin önderliğindeki Vietnam, Afganistan, Irak, Libya işgalleri, Afrika’dan Latin Amerika’ya rejim değiştirme operasyonları, darbeler ve işgaller uluslararası hukuğa uygun. Ama Ukrayna’nın ABD’li danışmanların yönetiminde neonazi ırkçı grupların da katılımıyla sistematik olarak katliamlar düzenlediği bölgelerin önce özerk yönetim, ardından bağımsızlık ve en sonunda Rusya’ya katılması için karar aldığı referandumlar uluslararası hukuğa aykırı.

AKŞENER’İN NATO MİSYONU

Fakat dikkat çekici bir nokta var. Bu propagandanın içerideki destekçileri neredeyse ABD’den daha pervasız. Bakınız İyi Parti lideri Meral Akşener’e. Meral Hanım, Ukrayna’nın dört bölgesindeki referandumlarla ilgili şunları söylüyor: “Donetsk, Lugansk, Kherson ve Zaporozhye referandumları ile uluslararası hukukun temelini oluşturan egemenlik hakkına saygı ilkesi açıkça ihlal edilmiştir. Putin’in bu tavrı, artık sadece Ukrayna’nın değil bölge ülkelerinin de güvenliği ve toprak bütünlüğü için bir tehdittir.
“Uluslararası normları istismar ederek yürütülen etnik yayılmacı bir ajanda ile hiçbir ülke ne demokratik ne de müreffeh olamaz. Bu ajandaya hizmet eden sopalı referandumlar da, aynı Kırım’da olduğu gibi hükümsüzdür ve Putin’in hayal dünyasına aittir. Dünyayı Suriyelileştirmek isteyenlerin karşısında kararlılıkla durmak bizler için tarihsel bir vazifedir. Çünkü Türkiye’nin tartışılmaz yeri, vatandaşlarının huzur ve refah içinde yaşadığı medeni milletler ailesidir.”
Nasıl da tercüme kokuyor bu cümleler. ABD’nin ulusal güvenlik doktrininden ve NATO konseptlerinden alıntı. Akşener’in aynı yerde ve birçok başka açıklamasında başvurduğu “cumhuriyet, demokrasi, otoriterlik” mügalatasının altı kazınınca düpedüz NATO’culuk çıkmaktadır. Akşener’in saflaşması aynen ABD’nin tarif ettiği gibi: Bir yanda ABD ve “demokrasi”yi savunan güçler, diğer yandan Asya’nın “barbar” otoriter devletleri.
Suriye’yi bu hale getirenin Atlantik olduğu ortadayken, “dünyayı Suriyelileştirmek isteyenler” diye Atlantik’in karşısındaki kuvvetleri suçlamak Gladyocuların klasik bir gri propaganda tekniğidir. Oysa asıl “Dünyayı Suriyelileştirmek isteyen”, Akşener’in “medeni milletler” ailesi diye övdüğü Atlantik’tir, ABD emperyalizmidir.

ÇEVİKÖZ VE BABACAN DURUR MU?

Akşener’in Altılı Masa’daki büyük ortağı CHP’nin eski NATO çalışanı ve Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz de hemen kağıda kaleme sarılmış şunları söylemiş: “CHP olarak, Kırım’ın ilhakını tanımadığımız gibi bugün Donetsk, Luhanks, Zaporijye ve Herson’un ilhakı kararını da tanımadığımızın altını kuvvetle çizmek isteriz. Bu vesileyle, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını ve egemenliğini koşulsuz olarak desteklediğimizi bir kez daha vurguluyoruz.”
2 Nisan 2003’te dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile, “bölgedeki bütün sınırları ve rejimleri değiştirmeyi hedefleyen” 2 sayfa 9 maddelik anlaşma yaptığını itiraf eden Abdullah Gül’ün adamı Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da “demokrasi” adına şöyle kükremiş (!): “Hukuku çiğneyerek topraklarını silah zoruyla genişletmeye çalışan Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’daki ilhak kararını tanımıyor ve reddediyoruz. Türkiye’de de dünyada da demokrasi düşmanlarının karşısındayız. Hukuk, keyfi dayatmalarla ayaklar altına alınamaz.”

ALTILI MASADA AMERİKANCILIK YARIŞI

Şunu görelim: Kılıçdaroğlu, Akşener, Babacan, Davutoğlu ve FETÖ VE HDP/PKK destekli altılı masanın diğer ortakları, Atlantik ile Avrasya arasındaki her hassas dış politika meselesinde Türkiye’yi Atlantik rotasında tutmayı amaçlayan politikalar öneriyorlar. Suriye ile barışmaya burun kıvırıyor, Çin’e karşı ABD saldırganlığının yanında saf tutuyor, İran karşıtlığı yapıyor, Rusya ile Türkiye arasındaki işbirliğine karşı çıkıyorlar. Ayrıca dış ve iç politika arasında bir program bütünlüğü söz konusudur. Dış politikadaki “otoriterliğe karşı medeni milletler ve demokratlar” söylemiyle, içeride FETÖ ve PKK’ya karşı operasyonlara karşı çıkmak için kullanılan “demokrasi” teranesi arasında uyum vardır. Yapılan açıklamaların içeriği ve pervasızlığı, “ABD politikalarını kim daha çok savunacak” diye aralarında bir yarış olduğunu göstermektedir.


Fikret Akfırat

Aydınlık