Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçisi Deng Li, Alman medya organı Deutsche Welle (DW) Türkçe ve DW İngilizce’nin sorularını yanıtladı. Ülkedeki Uygur Müslümanlarına ayrımcılık yapıldığı ve asimilasyon uygulandığı iddialarını reddeden Büyükelçi, amaçlarının terörle mücadele ve aşırıcılığı önleme olduğunu, Uygurlara yönelik asla bir şiddet ve baskı politikasının olmadığını söyledi. Deng, eğitim merkezlerinin rolü ve PekinAnkara ilişkileri hakkındaki soruları da yanıtladı.
‘İDDİALAR YALAN VE GERÇEK DIŞI’
Çin’in kuzeybatısında bulunan Sinciang bölgesindeki Uygur Müslümanları ve diğer azınlıklarla ilgili sorularla başlamak istiyoruz. Zorla kamplara gönderilme, suistimal hatta işkence iddiaları üzerine raporlar var. Bu iddialar hakkında ne söylersiniz?
Şu anda Batı basınının en çok dile getirdiği konulardan biri, sözde insan hakları meselesi. Kanaatimizce, konuya farklı boyutlarıyla bakmalıyız.
Din ve inanç konusunda; şu anda Sincan’da 1213 milyon Müslüman ve 25 bin camii bulunuyor. Yani Sincan’daki her 530 kişiye bir cami düşmektedir. Almanya’nın rakamlarına baktım. Almanya’da her 16001700 Müslümana bir camii düşmektedir. Yani bu konuda Çin’in durumunu anlayabilirsiniz.
Şu anda Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin hükümet başkanı bir Uygur’dur. Sincan’daki yerel meclisteki üyelerin yüzde 60 ila 70’i azınlık etnik gruplara mensup vatandaşlarımızdır. Bütün azınlık etnik grupların seçme ve seçilme hakkı çok iyi korunmaktadır.
Özetle şunu söylemek istiyorum: Sinciang’da Uygurlar dahil bütün vatandaşlarımızın eğitim, yaşam, sağlık, din ve inanç özgürlüğü, kültür ve siyasi hakları çok iyi bir şekilde korunuyor.
Çin Hükümetinin Müslümanlarla ya da azınlıklarla bir sıkıntı yaşadığı iddiaları tamamen yalan ve gerçek dışı. Onlarla bir sıkıntımız yok. Amacımız sadece Çin’i bölmeye çalışan, terör ve şiddet eylemleri yapan ve aşırıcı düşünceleri yayan aşırıcılıkla mücadele etmek. Bu yüzden Sinciang’da kurulmuş olan mesleki eğitim merkezlerinin temel amaçları da bu tip insanlarla mücadele etmek ve aşırıcılığı ve terörizmi yok etmektir.
‘EĞİTİM MERKEZLERİNDEN MEZUN OLDULAR’
Mesleki eğitim merkezlerinin amacının aşırıcılıkla ve terörizmle mücadele olduğunu söylüyorsunuz. Peki, bu insanlar suç işledilerse, bir yargılama süreci sonrasında cezalandırılmaları söz konusu olamaz mı? Bu kişiler terör konusunda hüküm giymiş kişiler mi? Eğer değillerse kendi istekleri ile mi oraya geliyorlar? Ve kendi istekleriyle oradan ayrılabiliyorlar mı?
Bu merkezlerimizin dört temel amacı var. Bunlar Çin’in ulusal dili olan Mandarin Çincesini öğretmek, hukuki bilgiler vermek, mesleki beceriler öğretmek ve aşırıcılığı yok etmek. (...)
Şu anda eğitim merkezlerinde eğitim gören bütün öğrenciler mezun olup evlerine döndüler ve toplumsal hayata dahil oldular. Bundan sonra da biz mesleki beceriler öğretmek amacı ile yine de bazı eğitim merkezlerimizi açık tutacağız. Ama bundan sonra tamamen gönüllü olarak bu mesleki becerileri öğrenmek isteyen varsa, bu merkezlere başvurabilir.
Öte yandan, eğer daha önce suç işlemiş ve teröre bulaşmış olanlar varsa tamamen ülkemizin yargı sisteminde yargılanır ve gerekli cezaları alır. Ama eğer sadece aşırıcı düşüncelere bulaşmış olanlar varsa ve bu aşırıcılıktan kötü bir şekilde etkilenmiş olanlar varsa bunların sorunlarını çözmek aslında küresel bir mesele.
Türkiye’de konuştuğumuz Uygurlar bu yerlerin adeta hapishane olduğunu söylüyorlar. O insanların keyfi bir şekilde tutulduklarını, fiziksel şiddete ve beyin yıkamaya maruz kaldıklarını söylüyorlar.
Defalarca vurguladığım gibi, bu eğitim merkezleri asla ve asla hapishane değildir. Bazı sözde basın organlarının iddia ettiği gibi onlar asla insanların tutuklu olduğu kamplar da değildir. Aslında bu eğitim merkezlerinin hepsi birer yatılı okuldur. Oralarda eğitim gören öğrencilerimizin temel insan hakları çok iyi bir şekilde korunmaktadır. Onlar istediklerinde kendi aileleri ile iletişim kurabiliyorlar ve ailelerini ziyaret edebiliyorlar. Bazı sözde basın organları Çin’in mesleki eğitim merkezleri ile ilgili olarak kara propaganda yapıyorlar. Çin hükümetinin politikalarını karalamaya çalışıyorlar. Dile getirdikleri iddialar tamamen asılsız ve onlar art niyetli insanlar.
‘HEDEF ÇİN BÜYÜMESİNİ ENGELLEMEK’
Bu noktada özellikle Çin Hükümetinin iç yazışmalarına dair belgeler İngilizce “China Cable” olarak basına sızdı. Bu yazışmalarda sizin eğitim kampı olarak adlandırdığınız merkezlerde insanların kilit altında tutulduğu ve oralara zor kullanılarak götürüldüğü ve kendi arzularıyla da çıkamadıkları yönünde iddialar vardı. Ardından ABD Temsilciler Meclisi’nde Çin’in Uygur politikalarına karşı bir yasa tasarısı gündeme alındı. Tam bu sırada yıllarca açık olan bu kamplardaki çok sayıda kişinin bir anda mezun olduğu yönünde bir ifade kullanıyorsunuz. Dün açıkçası Çin’den geldi bu bilgi. Acaba Batı’dan gelen tepkiler, uluslararası tepkiler sizin politikanızı gözden geçirmenize mi yol açtı?
Biz de yakından takip ediyoruz o basına sızdırılan Çin hükümetinin sözde iç yazışmalarını. Bu gelişmeden hemen sonra ABD Temsilciler Meclisi’nde Sinciang’la ilgili olarak hemen sözde insan hakları yasası çıkartılıp kabul edildi. Benim kişisel olarak kanaatim, bu konuda bazı devletler, bazı basın organları Sinciang’la, Uygurlarla ilgili konuları istismar ederek Çin’de büyük bir kaos, hatta büyük bir isyan yaratmaya çalışıyorlar. Onların asıl amacı Çin’in kaydettiği hızlı büyümeyi engellemek. ABD gibi ülkelerin kullandığı bu taktik yeni bir şey değildir. Geçtiğimiz onlarca senedir dünyanın birçok bölgesinde ve birçok farklı ülkesinde aynı taktikleri uyguladıklarını biliyoruz.
Ve ikinci sorunuza yönelik olarak, eğitim merkezleri ile ilgili sıkı kurallar var görevliler için. Eğitim merkezlerinde asla ve asla işkence uygulanmamalı ve oradakilerin insan hakları korunmalı. Çalışanlar bu kurallara sıkı bir şekilde uymalı yoksa çok ağır cezaları var. Dolayısıyla bahsettiğiniz iddialar tamamen yalan. Bildiğimiz kadarıyla bu senenin başından ve hatta geçen senenin sonundan beri eğitim merkezlerine kayıt olan öğrencilerin sayısında hızlı bir düşüş yaşanıyor. İşte bu yüzden şimdi tamamen mezun oldular. Bu, eğitim merkezlerimiz amaçlarına ulaştığı için normal bir adımdır.
Ve herhangi bir dış gücün baskıları ile alakası yok. Şunu da vurgulamak istiyorum: Çin hükümeti kararlı bir şekilde dış güçlerin sözde Sinciang Uygur Özerk bölgesi ya da Çin’in başka iç meselelerini kullanarak Çin’in içişlerine karışmalarına karşı çıkıyor.
‘SOĞUK SAVAŞ’A SÜRÜKLEMEK İSTİYORLAR’
Peki, son NATO zirvesinde Çin’in artan gücü ve uluslararası etkisinden kaygıyla bahsedildi. Çin, NATO’nun hasmı haline mi geldi? Ya da gelecek mi?
Bahsettiğiniz bu haberi okuduktan sonra aklıma şu geldi: Neden NATO Çin’i düşman olarak görsün ki? Sonrasında birçok Avrupa ülkesinin liderlerinin basına yansıyan açıklamalarını okuyup takip ettim. Çin’in asla ve asla bir hegemonyanın peşinde koşmak gibi bir niyeti yok. Çin herhangi bir ülkenin düşmanı olmak istemiyor. Çin sadece her geçen gün daha da entegre olan küreselleşme sürecinde farklı ülkelerle bu süreçten doğan fırsatları paylaşmak istiyor.
Şu anda küreselleşmiş olan bir dünyada insanoğlunun karşılaştığı birçok ortak sınama ve meydan okuma var. Şimdi bütün insanlığın el ele vererek sorunlara çözüm bulması gereken böyle bir dönemde neden hâlâ bazı insanlar tarihin akışının tersi yönde adım atarak bütün insanlığı Soğuk Savaş dönemine sürüklemek istiyor ki?
‘ASIL BİLGİ GÜVENLİĞİ SORUNU ABD’
Japonya, Avusturalya, ABD, Çinli şirketlerin başta Huawei’nin 5G teknolojisi için güvenlik gerekçesiyle ülkelerine girmesini istemiyor. Batılı ülkelerin bahsettiği güvenlik problemi söz konusu mu?
Huawei’nin teknolojisinin bir tehdit getirip getirmeyeceği uluslararası düzeyde çok konuşulduğu halde kimse somut bir delil, kanıt sunamıyor. Eğer şu anda hiçbir ülke, hiçbir kişi buna dair somut bir kanıt sunamıyorsa o zaman neden ABD tarafı sürekli olarak Huawei’nin 5G ekipmanlarının kullanılmasını engelliyor? Onların tek amacı Huawei’nin gelişmesini ve Çin’in yüksek teknoloji geliştirmesini engellemek. Aynı zamanda bu güne dek insanoğlunun bilgi ve internet güvenliği alanında yaşadığı en büyük ölçekli sorun ABD’nin ‘Prizma’ olayıdır. ABD tarafından başka ülkelerin gizlice dinlenmesi ve bilgilerin sızdırılması. Bu yüzden aslında ABD dışında başka çok az sayıda ülke diğer ülkeleri dinleme kapasitesine sahip.
ABD 'PRİZMA' SKANDALI
Daha önce ABD hükümetinin PRISM (Prizma) programıyla 9 teknoloji şirketinin serverlarına girdiği ve kişisel bilgilerimize ulaştığı ortaya çıkmıştı.
6 Haziran 2013’te Washington Post Gazetesi PRISM (Prizma) adı verilen bir programla Amerikan Hükümeti’nin elektronik dinlemelerden sorumlu birimi Ulusal İstihbarat Ajansı’nın (NSA) kişilerin epostalarına da erişimi olduğunu yazmıştı. Haber, 41 sayfalık istihbarat analistlerinin eğitimi için hazırlanan çok gizli sunuma dayandırılmış ve PRISM’in doğrudan şirketlere ait server’lardan bilgi çektiği belirtilmişti.
DOKUZ ŞİRKET
Microsoft, Yahoo, Google, Facebook, PalTalk, AOL, Skype, YouTube ve Apple olmak üzere dokuz şirketin program dahilinde olduğu belirtilirken Nisan 2013 tarihli sunumda verilen bilgilere göre PRISM’in Amerikan istihbaratının en etkin aracı olduğu ve her gün Amerikan Başkanı’na verilen günlük brifinglere şimdiye kadar 1477 kez katkı sağladığı yazılmıştı.