Yeni nesil müziğin önemli temsilcileri arasında gösterilen Soft Analog, “Dans İllüzyon” albümünün tanıtımı için İzmir’de Hangout PSM’de 15 Kasım’da sahneye çıktı. Konser öncesinde kuliste Soft Analog grubunun üyeleri İdil Tavşanlı ve Ömer Çelik ile söyleşi yaptık. Aydınlık
ALBÜMÜN HİKAYESİ NASIL OLUŞTU?
Samet Can Kocagür: Yeni güzel bir albümle dinleyicilerinizin karşısına çıktınız, daha önce de güzel parçalar çıkmıştı ama bu sefer derli toplu bir albüm oldu. Albüm süreci nasıl başladı?
İdil Tavşanlı: Biz bir süredir bir albüm yapmak istiyorduk. Biz kendine has bir hikayesi olan işler yapmayı seviyoruz. Önceden bir EP’miz vardı. Onun da kendine ait bir hikayesi vardı. Buna da öyle yaklaşmak istedik. İlk başta hikayesi oluştu.
Ömer Çelik: Aslında bizim diskografimiz ve arşivimiz için albüm hem gerekiyordu hem de bizim de çok istediğimiz bir şeydi. Fakat albüm oluşturmada bir sound olmasından ziyade bizim için hikâye bütünlüğü daha kıymetliydi. Bu albümde de onun için müzikal noktasından önce hikâye tarafını yazdık. 2 ay bu hikâyeyi oluşturduktan sonra aslında söz ve müzik ortaya çıktı. Toplam albüm süreci neredeyse bir buçuk seneyi buldu.
S.C.K: Hikâyenin çıkışı nasıl oldu? Bu parçaları hangi konular üzerinden yazmaya başladınız?
İ.T: İlk başta aslında başka bir hikâye vardı (gülüşmeler)
Ö.Ç: Evet ilk süreçte bir astronotun hikayesini ele almıştık. Bu astronot o kadar fazla dünyadan ve evrenden uzaklaşıyordu ki bu uzaklaşma aynı zamanda onun kendinden uzaklaşmasının da bir temsiliydi. Daha sonra bu astronot tekrar kendini keşfetmeye çalışıyordu. İlk hikâye aslında buydu. Daha sonra bu astronot hikayesini bir uzay temasından ziyade biraz daha karanlık, biraz daha distopik bir fantastik evrende geçmesini istedik. Bu fantastik evrenin çok da eşi benzeri olmayan aslında Kafka’nın Dönüşüm’ünün tam tersi olabilir diye düşündüğümüz bir şeye çevirdik.
İ.T: Yani herkesin canavarlaştığı bir evren tasviri kurmak istedik. Herkesin korkunç bir hal aldığı bir evren üzerinden hikayemizi kurduk.
S.C.K: Albümdeki bir şarkının ismini de zaten ‘Canavar’ olarak belirlemişsiniz. (Gülüşmeler)
Ö.Ç: O şarkı zaten canavarların ağzından aktarılan tek şarkı olarak yer alıyor albümde. Yani orada aslında sözleri biz söylemiyoruz, zaten orada biz de yokuz. Albümün hikayesinde yer yer ana karakter gibi hissettiğimiz oldu ama genel olarak biz de bu dünyanın figüranı gibi bir şeyiz. Kendimizi de albümde öyle yansıtmak istedik. Sahnelerimiz, albüm kapağımız da buna göre oldu. Aslında biz oradaki iki tane canavardık. Çünkü bu albümü dinleyen kişilerin kendilerini canavarlaşmış bir dünyada hissetmesini istedik.
İ.T: Aslında hem şarkıları yaparken hem de albüm sonrasında konser sahnemizi oluştururken dinleyicilerin garip bir yerde olduklarını nasıl hissettirebiliriz diye düşündük. Ve bu düşünceyle yola çıktık.
“TARZ OLARAK KENDİMİZİ ÖZGÜR BIRAKTIK”
S.C.K: Yaptığınız müziklerde çok farklı tonlar görüyoruz. Arabesk tınılarının yanında modern sesler de duyuyoruz. Üçüncü Yeniler olarak tabir edilen günümüzde daha çok gençlere hitap eden tarzları da görüyoruz. Albümde sanki bir karma görüyoruz doğru mudur?
İ.T: Bu albüm de biraz uçuk hisli bir albüm. Yani hikâye sürecinde de düşündüğümüz gibi hem çok duygusal bir anlar var. Örneğin bazı bölümlerde karakterin delirdiğini hissettiği, çok öfkelendiği yerler var. Burada gidip gelirken şarkıların türü de biraz değişti aslında. Şarkıları yaparken o şekilde yapmak istedik ve gerçekten içimize sindi ‘böyle olsun’ dedik. Bir yerde sıkışıp kalıp onun dışına çıkmamak gibi asla bir düşüncemiz olmadı bu konuda kendimizi özgür bıraktık.
Ö.Ç: Sound olarak Türkiye gibi bir albüm olmasını istedik. Her şeyin bir arada olduğu bir coğrafyası olsun istedik. Çünkü her şehrimizin kendine özgü bir kişiliği var bunun için hayal ettiğimiz evrenin gri, uzun binalardan oluşan, gökyüzünün yağmurlu olduğu karamsar bir evrenden çok daha farklı renklerin olmasını seçtik. Bu albüm süreci aynı zamanda bizim neler yapabileceğimizi keşfetmek adına öğretici bir süreç de oldu. Bunun için farklı farklı şeyler denedik. Zaten kurduğumuz hikâye de bizden onu istiyordu.
ŞARKILARDAKİ MANİFESTOLAR
S.C.K: Bazı şarkılarınızın içinde (özellikle Ömer’in seslendirdiği kısımlarda) bir manifesto ele alıyorsunuz gibi. Yani bana göre dinleyiciye bir manifesto sunuyorsunuz. Sizce albümün içindeki bu kısımların toplumsal bir boyutu da var mı?
İ.T: Biz bunu yapmayı seviyoruz. Önceki EP’de de bir şarkı da böyle bir kısım vardı, mesela ‘Yolculuk’ diye bir şakımız var orada birisi bizim yazdığımız metni bayağı konuşuyor. Bartu Kafa seslendirmişti mesela orada da onu. Burada da yine biz kendimiz bir metni seslendirip sesleri bozarak bir konuşma yaptık. Aslında yine bir manifesto diyebiliriz. Bu albümün kendine ait bir seslenişi gibiç
Ö.Ç: Bu albümde Dans ve İllüzyon diye iki kavram yer aldı. Bu aslında dinleyicileri kırmızı hap mı yoksa mavi hap mı? denilen bir noktaya itiyor. Buradaki metni anlatan da aslında ne İdil ne ben ne de tanıdığımız biriydi. Bu aslında albümdeki ana karakterin yıllar yıllar sonraki hali gibi oldu. ‘Yolculuk’ta da öyle bir şey vardı. Bunun çok fazla Türkiye’de örneği olmasa da biz bu tarzı seviyoruz. Eskiden aslında Barış Manço gibi sanatçıların şarkılarında da böyle bir anlatım, aralarda konuşmalar mevcuttu. Ancak o dönem biraz daha melodik melodik şeklindeydi. Biz de buna benzer olarak metnin seslendirildiği kısımlarda dinleyiciyi şarkıdan biraz uzaklaştırarak anlattığımız şeyi derleyip toparlayarak ona geniş bir perspektiften sunmak amaçlanmıştık.
“SOFTIESLERİ ÇOK SEVİYORUZ”
S.C.K: Peki dinleyici kitlenizi nasıl değerlendiriyorsunuz. İdil geçen instagram hikayesinde örneğin bir espri yaparak kadınların sevgililerini zorla konsere getirdiğini iddia etmiş. (Gülüşmeler) Nasıl görüyorsunuz kitlenizi?
İ.T: Aslında istatistiklere baktığımızda örneğin Spotify’de %56’lık bir kadın dinleyicimiz olduğunu görüyoruz. Belki de bilmiyorum böyle alternatif türleri ülkemizde daha çok kadınlar dinliyor olabilir.
Ö.Ç: Şarkılarımızda klasikleşmiş bir maskülen tarzımız olmadığı için belki de erkek dinleyiciler biraz daha uzakta kalıyor olabilir. Çünkü şarkılarımız biraz durup vakit geçirmeyi istiyor. Arabada son ses açıp kısa vadede eğleneceğiniz şarkıları çok yapmıyoruz. Bizim şarkılarımız aslında biraz daha uzun yol şarkıları gibi oluyor. Bu da biraz düşünme sürecini gerekiyor. Belki de bilemiyorum kadınlar bu tarz şarkılardaki sözler üzerine düşünmeyi tercih ediyor. Bunun yanında biz de diğer sanatçı arkadaşlarımızın konserlerine gittiğimizde şarkılara eşlik etmede yine kadınların daha fazla katılımcı olduğunu görüyoruz. Tüm bunların yanında aslında biz kendi kitlemize Softies diyoruz ve onları da çok seviyoruz çünkü çok tatlılar fakat sadece çok yalnızlar. Bazen konsere gelecek arkadaş bulamıyorlar onun için biz de onlara zaman zaman konserbuddy bulmaya çalışıyoruz (gülüşmeler).
TANITIM SÜRECİ VE KONSERLER
S.C.K: Albümün arından hızlı bir konser sürecine başladınız. İlk tanıtım İstanbul’da oldu şimdi İzmir’de dinleyici karşısına çıkıyorsunuz. Konser sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İ.T: Turne süreci bence çok güzel geçiyor. Bence İzmir konserimiz biraz daha oturmuş olacak. İlk konserimizde bir telaş içindeydik onu atlatmış olduk. Bundan sonra Ankara ve Bursa’da da bir lansmanımız olacak. Oralarda da ‘Dans İllüzyon’u çalacağız.
Ö.Ç: Evet konserlerde de albümlerin aslında daha da piştiği bir süreç oluyor. Biz de bu süreçte çok farklı yönleri keşfedebiliyoruz. Aynı zamanda albümdeki şarkıları konserlerde böyle vücut diliyle de anlatmak bizim için konserleri verimli kılıyor. En az 2 yıl daha bu konser sürecimizin devam edeceğini öngörüyoruz.
İ.T: Tabi ki bu konser sürecinin daha büyüyerek, şovun içine yeni şeyler eklenerek gelişeceğini düşünüyoruz.
“BİZİM HEDEFLERİMİZ ÇOK YUKARILARDA”
S.C.K: Soft Analog’un süreci bana göre çok başarılı bir şekilde başladı. Özellikle temel bir hayran kitlesinin oluşması onların size olan ilgileri. Siz bu süreci nasıl görüyorsunuz yani ileride Soft Analog’u nerede göreceğiz?
İ.T: Bizim hedeflerimiz çok yukarılarda (gülüşmeler)
Ö.Ç: Galiba FIFA 2029’da göreceğiz, 2026’da Sziget Festivali olabilir (gülüşmeler). Avrupa planlarımız da var. Bunun yanında bir noktada Türkiye içinde tabi daha güzel, daha büyük sahnelerde yer almak istiyoruz. Daha çok fazla Softies’in olduğu konserler yapmak isiyoruz. Aslında dinlenmelerden ziyade biri şarkılarımızda bir şey hissediyorsa biz mutlu oluyoruz ve çok daha fazla insan ulaşmak gibi bir hedefimiz tabii ki de var. Her sanatçının olduğu gibi daha çok insanın görmesi bizi çok mutlu eder.
İ.T: Çeşitlenmeyi seviyoruz. Farklı şeyler yapmayı seviyoruz. Farklı şeyler sunmak yani bunun kabul görmesi tabii ki bizi aşırı mutlu ediyor. Bazı insanların tercihi olmayabilir ya da belki sadece bir şarkımızı seviyordur ve ondan sonra artık dinlemiyordur. Ama hani insanların şarkılarımızda kendine ait bir yer bulacağını düşünüyorum ilerleyen süreçte, zamanla buluyor da bence.
MODERN TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZ OZANLARI YETİŞİYOR
S.C.K: Türk müziğinde özellikle sizin gibi alternatif gruplar çok fazla yaygınlaşmaya başladı. Gerçekten en çok dinlenen müzikler arasında da gruplar var. Bunu nasıl görüyorsunuz?
İ.T: Benim bu şekilde olması çok hoşuma gidiyor. Yani daha çok bu tarz işler yapan grupların olması, yeni bir şeyler deneye çalışan insanların olması hep beni mutlu ediyor. Çünkü bu tarz daha az biliniyor. Türkiye genelinde özellikle gençler bu tarz şarkıları çok dinliyor. Mesela bazı akımlar Avrupa’da çok daha yayılmış oluyor. Bunların daha çok duyulması festivallerin böyle müziklere daha çok yer veriyor olması bence çok iyi. Yani ne kadar daha insanlar farklı bir şey denedikçe o kadar çeşitleniyor ve insanlar yer açmaya başlıyor.
Ö.Ç: Bir de Türkiye’nin durumu, Türk Edebiyatı’nın bu zamana kadar oluşan şiirsel geçmişi hani birçok ülkeyi geçer durumda. Şu an bence alternatif müzikteki %80%85 sanatçının yazdığı sözler, anlatma şekli, ifade biçimi tam olarak Türkiye. Bazen ben bu durumu ozanlarımıza benzetiyorum. Elbette ozanlar kadar demiyorum ama modern bir ozan algısını oluşturduğumuzu düşünüyorum. Alternatif müzikte de Türkiye’ye çok yakın çok tanıdık tınılar var. Umarım bu tarz daha da büyür.
İ.T: Bu sadece konserlerin sayısının artması da değil aslında müzik platformlarında daha çok bu tarzlardaki listelerin çoğalması, plak şirketlerinin bu tarz gruplara ya da sanatçılara yer verdiğini görüyoruz. Yavaş yavaş Türkiye’de bu süreç büyüyerek ilerleyen bir duruma geldi. Bu da sevindirici bir gelişme aslında.
Ö.Ç: Plak şirketlerinin bir noktada sanatçıyı sınırlandıran ve kendi isteklerine doğru çekmeye çalışan örneğin ‘bu satar bunu yapalım’, ‘bu satmadı bunu kaldıralım’ gibi bir senaryoya gitmesi süreç içinde sanatçıları da bağımsızlaşmaya itti. Artık sanatçılar şarkılarını kendileri çıkartıp kendileri dağıtıyor. Örneğin biz de bunlardan biriyiz. Ve baktığınız zaman bu bağımsızlığın içerisinde bazı plak şirketlerine ve bu konuya çok çok daha ticari bakan belli kesime ‘Aaa böyle de olabiliyormuş’u gösterdi. Ve burada birileri bundan dolayı çok fazla zorluklar çekti. Ama bunu şu an birileri yaptığında bu bağımsız üretim ilerideki gelecek insanlar için bir cesaret kaynağı olacak.
KONSER İZLENİMLERİ
Hangout PSM’deki konserin dinleyicisi, aynı İdil ve Ömer gibi çok sempatik ve birbirlerine saygılı bir kitleden oluşuyordu. Sahnedeki ışıklarla oluşturulan görsel şovlar ve ses kalitesi, konser atmosferini çok güçlü kılmıştı. Özellikle İdil’in kendine güvenen, ayakları yere basan ve sahneyi kontrolü altına alan performansı gerçekten takdire değerdi. İdil’in konser performansının başarısı yer yer Şebnem Ferah’ın usta işi sahne hakimiyetini hatırlattı. İlerleyen süreçte İdil’i daha güzel başarılarla göreceğimize şüphe yok. Bunun yanında Ömer’in sempatik tavırları, sahne içinde dinleyicilerle olan bağı kuvvetlendirmesi dikkat çeken konulardan biri oldu. Tüm bunların yanında davuldaki performansı ile dikkat çeken Onat Oskay’ı atlamak haksızlık olur. Onat’ın bagetlerinin davulla her buluşması, sahnedeki havayı daha da ısıtıyor ve kişisel performansının dikkat çekiciliğini iyiden iyiye gösteriyordu. Soft Analog’u önümüzdeki süreçlerde müzik listelerinin tepelerinde göreceğimize canı gönülden inanıyorum.