İSTANBUL Uzmanlar, Alman hükümetinin alkol kullanımına yönelik sınırlamalarını değerlendirdi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Hizmet ve Danışmanlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kültegin Ögel, alkol tüketimi ve bağımlılıklarla ilgili yasaların Almanya'da yeni uygulanmaya konulmasına rağmen Avrupa'nın birçok ülkesinde uzun yıllardır uygulandığını söyledi.
Avrupa Birliği’nin hiçbir şeyin yasaklanmaması yönünde temel bir prensibi olduğunu belirten Ögel, kişiye, çevreye ve topluma zarar söz konusu olduğunda AB'nin bu noktada birtakım sınırlamalara başvurduğunu kaydetti.
"İçki satma değil, sarhoş bir kişiye içki satmak suç"
Prof. Dr. Ögel, "Örneğin Hollanda'da aşırı sarhoş olan birine gittiği mekanda içki satılıyorsa, o mekan ve barmen suçlu sayılıyor, içki içen kişi değil. Yani içki satmak yasak değil ama sarhoş bir kişiye içki satmak yani onun zarar görmesine yol açmak suçtur. Bu yüzden bunu engellemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla barmenleri eğitiyorlar." dedi.
Aynı şekilde aslında Almanya’da da benzer uygulamaların olduğunu anlatan Ögel, "Anladığım kadarıyla bunu daha genel hale getirmeye çalışıyorlar. Aslında açıkta içmek Avrupa’nın birçok ülkesinde zaten yasak. Mesela Almanya’da bir saat kısıtlaması yoktur. Kişi istediği saatte alabilir fakat toplu yerlerde veya işte içilmesini yasaklamak, aslında bu işin yasaklamaktan ziyade, yansımalarını önlemeye yönelik bir durum." diye konuştu.
"Almanya’daki bira içme geleneği toplumlara ve bireylere zarar veriyor"
Alkol tüketiminin altında hem bedensel hem ruhsal hem de ailevi sorunlar yarattığının çok net olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ögel, şunları söyledi:
"Her ülkenin kendi koşulları var. Örneğin geleneksel diye bir şey vardır. Almanya’da alkol özellikle bira konusunda geleneksel bir durum vardır. Yani öğle saatinde bira içtiğiniz zaman kimse bunun neden olduğunu sorgulamaz çünkü bu yüzyıllardır böyledir zaten. Fakat 'geleneksel iyi olacak' diye bir anlam yok. O yüzden bazı gelenekler de toplumlara ve bireylere zarar veriyor. Anladığım kadarıyla şu anda bunları kontrol etmeye çalışıyorlar."
"Alkol bağımlılığı genetik"
Prof. Dr. Ögel, alkol bağımlılığında temel risk faktörlerinin başında genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerinin geldiğini kaydederek, "Alkol bağımlılığının genetik olarak çektiğini biliyoruz. İkincisi çevresel faktörlerdir. Bunun içinde arkadaş ortamı ve var kültürel ortamlar var. O yüzden Almanya örneğinde bence ağırlıkta olan şey kültürel ortamlardır. " değerlendirmesini yaptı.
Almanya'da alınan alkol tedbirlerinin genç nüfusu korumaktan ziyade yaşlı nüfusu korumaya yönelik olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ögel, Avrupa nüfusu yaşlandığı için yaşlılarda bağımlılığın yükseldiğini belirtti.
Ögel, şunları kaydetti:
"Almanya’da alkol tedavisi altı ay sürüyor"
"Avrupa, yaşlı bağımlı sayısının artmaması için uğraşıyor. Aslında bağımlıları ölmüyor, onlara iyi bakıyorlar. Tabii bu büyük masraf getiren bir şey. Mesela Almanya’da alkol tedavisi altı ay sürüyor. Tedavi sürecinde maaş ödemesi devam ediyor. O yüzden de devlet 'Ben tedavi sürecinde ben sana her türlü desteği de vereceğim ama sen de içmeyeceksin" diye bir denge kurmaya çalışıyor. Almanlar bu sistemin yani sadece destekleme ile bu sorunun çözülmeyeceğini öğrendi. Bu nedenle bazı şeyleri yasaklayarak bu kişilerin tedaviye yönelmelerini sağlamaya çalışıyor."
"Avrupa'da alkol bağımlılığı sağlık sorunu olmaktan çıkıp bir güvenlik sorunu haline geldi"
Başkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezgin Mercan, Avrupa'da alkol bağımlılığının artık sağlık sorunu olmaktan çıkıp bir güvenlik sorunu haline geldiğini belirterek,
Dr. Öğretim Üyesi Mercan, Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde alkol tüketimi ve alkol bağımlılığı üzerine çalışmalar yapıldığını, Uluslararası Sağlık Örgütü'nün de bu konuda ciddi çalışmaları bulunduğunu söyledi.
Almanya'da alkol tüketimi ve satışı konusunda getirilen kısıtlamaları ve yasakları irdelerken konunun siyasi ve ekonomik boyutunun da göz önünde bulundurulması gerektiğine vurgu yapan Mercan, "İlk etapta alkol ya da diğer bağımlılık yapan ürünlere fiziksel erişilebilirliğin kısıtlanması tartışılıyor. Fiyatların yükseltilmesi, ürünlerin görünürlüklerini ve cazibesini arttıran reklamların ortadan kaldırılması, hatta biraz daha ilerleyen aşamalarda satış yasağı bile düşünülebiliyor. Tabii satış yasağı biraz daha uç bir uygulama olur. Ama bunun en kabul edilebiliri ve küresel düzeyde en bilineni yaş sınırı uygulamasıdır. Bu uygulama Türkiye dahil tüm dünyada vardır." diye konuştu.
Alkol tüketimi ve bağımlılığının sektörel anlamda da değerlendirilmesi gerektiğine dikkati çeken Mercan, "İlgili sektörde de piyasa ekonomisi dinamikleri işliyor. Dolayısıyla bağımlılık yapan ürünlere getirilen kısıtlama ve yasakları firmalar kabul etmeyebiliyor ve rekabeti kısıtlayacak ya da kontrol altına alacak girişimlere, müdahalelere karşı bir tutum sergileyebiliyorlar. Bu da ekonomik erişilebilirlik anlamında bir tartışma yaratıyor. Tabii siyasi partiler veya hükümetler, doğrudan yasaklama gibi bir yola pek başvurmuyorlar. Çünkü, bunun kendilerine siyasi maliyeti olacağından endişe ediyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
"Avrupa ülkelerinde bağımlılıkla mücadele projeler üretiliyor"
Dr. Öğretim Üyesi Mercan, Avrupa Birliği ülkelerinde alkolle ilgili politikaların yerel, ulusal ve uluslararası düzeyleri bulunduğunu, örneğin, ulusal düzeyde Avusturya, Danimarka, Lüksemburg gibi ülkelerde konuyla ilgili yazılı stratejilerin değil sözlü birtakım beyanların olduğunu kaydetti
Avrupa Birliği düzeyinde ise yazılı raporların ülkelerarası koordinasyon ile hayata geçirme çabaları olduğuna dikkati çeken Dr. Öğretim Üyesi Mercan, şunları anlattı.
"Norveç, Hollanda, İzlanda gibi ülkelerde de monopoller ortaya çıkıyor. Yani hükümetler kontrolündeki şirketlerin piyasada adeta tekel oluşturdukları bir durum var. Alkol oranıyla ilgili düzenleme yapılabiliyor, satışların doğrudan izlenmesi ve piyasanın kontrol altında tutulması söz konusu oluyor. Avrupa ülkelerinde gerek ulusal gerek uluslararası düzeylerde bağımlılıkla mücadele için çeşitli projeler üretiliyor. Sadece alkol bağımlılığı da değil konu; uyuşturucu bağımlılığı ve internet bağımlılığı gibi diğer sorunlar da çalışmalar kapsamına alınıyor.
Bağımlılık sosyal ve psikolojik boyutlara hitap eden de bir konudur. Çeşitli toplumlarda bulunan farklı sosyal grupların hassasiyetlerini de içerir. Örneğin, Avrupa’da gençlerin dini hassasiyetlerden uzaklaşması sorun olarak görülebilmektedir. Bununla bağımlılık arasında ilişki kurulabilmektedir. Muhafazakarlığın ve dolayısıyla sağ siyasetin yükseldiği Avrupa Birliği’nde, muhafazakarların önemsediği değerlere gençlerin pek aldırış etmemeleri eleştirilebiliyor."
Sezgin Mercan, Avrupa kamuoyunun bağımlılığa karşı ne gibi önlemler alınacağına kafa yorduğunu belirterek, "Önlemler nereye kadar olacak" sorusunun da bir başka sorun olarak ortaya çıktığını vurguladı.
AB ülkelerinin, bağımlılıklara sınırlama getirirken temel hak ve özgürlüklerle ilgili boyutunu da göz önünde bulundurmaya çalıştığını dile getiren Mercan, "Çünkü önlemlerin özgürlüklerin kısıtlanması, temel insan haklarına aykırı hamlelerin yapılması gibi bir sonuca yol açmaması gözetiliyor. Yunanistan’dan Finlandiya'ya kadar uzanan bir dalga var bu bağlamda. Engelleme ve kısıtlama odaklı önlemler görülür pratikte, ama engelleme ne dereceye kadar kabul edilebilir tartışması var. Dolayısıyla yönetmenin daha fazla öne çıkarılması beklenebilir. Yani bağımlılık yaratabilecek ürünlerin tüketiminin yönetilmesi öne çıkarılabilir; elbette uyuşturucu yasağı bunun dışındadır." ifadelerini kullandı.
"Almanya’da alkol bağımlısı sayısı 2 milyona yakın"
Mercan, bağımlılığın adeta sosyal bir kriz yönetimi olduğuna değinerek, bu krizin ciddiyetini ortaya koyan istatistikleri şöyle aktardı:
"Almanya'da her yıl 74 bin kişi alkol ve sigaradan hayatını kaybediyor"
"Avrupa'da alkol bağımlılığının artık sağlık sorunu olmaktan çıkıp bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Avrupa Birliği genelinde yaklaşık 12 milyon alkol bağımlısı bulunuyor. Almanya'da her yıl 74 bin kişinin alkol ve sigaradan hayatını kaybettiğini gösteren istatistikler var. Yine Almanya’da alkol bağımlısı sayısının 2 milyona yaklaştığı bir tablo var. Bu temel bir sağlık sorunudur. Konu adeta güvenlikdemokrasi ikilemini de hatırlatır niteliktedir"
Ekonomik krizler, işsizlik, göç, mülteci krizi gibi sorunların bireyler ve toplumlar üzerinde baskı yaptığına dikkati çeken Dr. Mercan, "Bunların hepsi doğrudan ve dolaylı yollardan birbiriyle bağlantılıdır. Tabii aile kurumunun durumunu da düşünmek gerekmektedir. Bağımlıların yaşadığı ailevi sorunlar, gerek aile içinde gerekse de dışında şiddete maruz kalmaları gibi travmatik olaylar da bağımlılık sorununu büyütmektedir." şeklinde konuştu.