Açılım döneminde AKP'nin "Akil Adamlar" listesinde yer alan Hasan Cemal, Deva Partisi lideri Ali Babacan'ın Diyarbakır'da verdiği yeni açılım mesajlarını alkışladı, "Demokrasi İttifakı" için umut ışığı olduğunu öne sürdü.


Açılım sürecinde Akil Adamlar arasında yer alan ateşli açılımcı, "Yetmez ama evetçi" Hasan Cemal,Ali Babacan'ın Diyarbakır'da yaptığı konuşmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2005 yılındaki açıklamalarına benzetti. Cemal, Babacan'ın "Kürt açılımı" mesajları için "Demokrasi ittifakı"nın bu ülkede her şeye rağmen kurulabileceğine dair bir umut ışığı yakıyor" dedi.

Cemal'in yazısı şöyle:

"On beş yıl geçmiş.
Erdoğan başbakandı.
Diyarbakır'da, 2005 yılı Ağustos ayında Kürt sorunu ile ilgili bir konuşma yapmıştı.
Şu sözleri epeyce heyecan uyandırmıştı:

"İlle de bir isim koyalım diyorsanız, Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorudur.
Kürt sorunu benim de sorunumdur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sorunudur.
Çünkü güneş herkesi ısıtır. Çünkü yağmur herkes için rahmettir. Çünkü herkes aynı toprağın insanıdır.
Bu sebeple "Kürt sorunu ne olacak?" diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak
Kürt sorunu herkesten önce benim sorunumdur."

Erdoğan 2005 yılı Diyarbakır konuşmasında, devletin Kürt sorunu konusunda yapmış olduğu hataların da altını çizmişti. Bu konuşma bir "ilk"ti. Cumhuriyet tarihinde bir başbakan
ilk kez Kürt sorununun adını da koyarak, benim de sorunumdur diyerek, devletin geçmişteki hatalarından da söz ederek konuşuyordu. Konuşma bu nedenle heyecan yaratmış, "çözüm"e ilişkin umut kapısı aralamıştı.
Ama Erdoğan çok çabuk unuttu bu konuşmasını... Sorunun adını koymaktan, Kürt sorunu demekten pişman olduğunu daha aynı yıl yakın çevresine söyledi. Sonuç yine hüsran olmuştu.

Ali Babacan'ın cumartesi günkü güzel ve cesur Diyarbakır konuşmasını okurken 2005 yılı ve sonrası bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti gitti. DEVA lideri Babacan da konuşmasında sözü, Erdoğan'ın adını belirtmeden 2005 yılına ve bugüne getirmişti:

Adaletsizlik, hukuksuzluk...
Memleketteki bu adaletsizliğin ortasında, bu hukuksuzluğun ortasında, bugünün Diyarbakır’ında
konuşulması gereken en önemli konulardan birisi Kürt meselesidir.
Biliyorsunuz, "Kürt sorunu" lafı bugünkü rejimi en fazla rahatsız eden söz hâline gelmiş durumda.
"Neleri eksik ki? Ne diye hâlâ Kürt sorunu deyip duruyorsunuz" diyorlar.

Yeni ortakların saplantıları... Ülkeyi yönetenlerin son yıllardaki tarzı, üslubu, kendilerine buldukları
yeni ortakların saplantıları doğrultusunda atılan adımlar, yeniden Kürt sorununu oluşturdu ve sorun gittikçe büyüyor. Aslında bu sorun, tüm ülkemizi, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren temel sorunların da yansıması. Yeniden hızla büyüyen bir hukuk sorunumuz var. Adalet sorunumuz var.
Hızla büyüyen bir eşit vatandaşlık sorunumuz var! 2005'den 2020'ye...
Her şey 2005 yılında o günkü Başbakan'ın Diyarbakır konuşmasında, "Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur" sözleriyle başlamıştı. Ve her şey 2015’te aynı kişinin "Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?" sözleriyle bitti.

Kimse halkının oyunu gasp edemez. Kimse halkının oyunu gasp edemez. Seçimlere ve seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi, demokrasinin temelidir.
Seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar! 48 belediyeye kayyım atandı, 6’sına da kazandıktan sonra... Halk iradesi, seçme ve seçilme hakkı
ayaklar altında. Biz, seçmen iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inanıyoruz.

İfade özgürlüğü kalmadı. Ülkemiz zor zamanlardan geçiyor. Ülkemizde bir adalet sorunu var! Haksızlık, hukuksuzluk almış başını gitmiş. İnsan hakları ayaklar altında. Özgürlüklerimizin her biri yavaş yavaş elimizden alınıyor. İfade özgürlüğü kalmadı. Fikrini söyleyenler işten atılıyor, tutuklanıyor. Sosyal medyada eleştiri yapan gençler evlerinden alınıp götürülüyor. Gazeteciler haber yaptıkları için yargılanıyor. Yargının en üst mahkemesine tehditler savruluyor! "İktidar ve küçük ortakları ' tek tip insan' kitlesi oluşturma gayretinde" İşkence ve faili meçhuller... 2000'li yıllarda sıfırlanan işkence ve faili meçhul cinayetlerin geri dönüşünün alarm zillerini duymuyor musunuz?

Son dönemde duyduklarımız, 90'lı yılların karanlığında, karakolların kapısından canlı girip bir daha çıkamayan kurbanları çağrıştırmıyor mu?
Bu halk, bu şehir, bu bölge, bu ülke bunu hak etmiyor. Artık Yeter! Artık Yeter! Hukuk devletini
hiçe sayan bu anlayışı asla kabul etmeyeceğiz.
Kim ne derse desin biz, insan haysiyetini, hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü,
kuvvetler ayrılığını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Biz, adil olacağız. Biz, bu ülkedeki her bir bireyin eşit ve özgür vatandaş olması için mücadele edeceğiz!"

Ali Babacan'ın bu sözlerini demokrasi, hukuk ve özgürlükler açısından önemsiyorum. Önemsiyorum, çünkü Diyarbakır konuşması, bir "demokrasi ittifakı"nın bu ülkede her şeye rağmen
kurulabileceğine dair bir umut ışığı yakıyor, içinden geçtiğimiz şu karanlık dönemde..."