Adil Hacıömeroğlu yazdı...
Televizyonlara birden genç bir AKP yöneticisi çıktı. Adının Emre Cemil Ayvalı olduğunu öğrendik. Oturuşu, bakışı, duruşu, tartıştığı kişilerin sözünü kesmesi, elini yavaşça uzatırken kollarını dirsekten yukarıya doğru kaldırarak kendisini heybetli gösterme isteği... Avurtlarını şişirerek konuşması… Gözkapaklarını indirerek yüksekten bakıyormuş gibi davranması... Napolyon benzeri bir oturuşla daha boylu boslu görünme çabası… Bütün bunlardan anlaşılıyor ki çağımızın modasına uyup diksiyon ve beden dili dersi almışa benzemekteydi.
Konuşmalarında özgünlük yoktu. Türk sağının neredeyse gelenekselleşmiş kulaktan dolma, cumhuriyet karşıtı söylemlerini ezberlemiş ve onları, her konuşmasında yineleyip durmaktaydı. Önce İngilizlerin, sonra ABD’lilerin Atatürk ve dolayısıyla cumhuriyet karşıtı asılsız birtakım yalanları, özellikle Türk sağının İslamcılarına yaklaşık yüz yıldır ideoloji olarak belletildi. Onlar da bunları Atatürk’le savaşmakta kullandılar. Son zamanlarda ABD tarafından Türk solunun önemli bir bölümüne de bu ideolojiler “demokrasi, özgürlük” kılıfı altında benimsetildi.
İngiltere ve ABD’nin İslamcıların büyük bölümüne benimsettiği ithal ideolojinin temelini “dinsel özgürlükler” oluşturmakta. Buradan hareketle Atatürk ve cumhuriyeti din, özgürlük, demokrasi düşmanı; despot olarak görmekteler yıllardır. ABD’nin yaptırdığı darbeleri bile Kemalistlerin yaptığı düşüncesi, emperyalistlerce kafalarına sokulmuş. Düşünceyi benimsemede inanmayı, usçuluğun önüne koyunca sorgulama olmuyor. Bu nedenle de kulağına üflenen her şeyi, bir düşünsel inanç sanıp körü körüne inanıyor kişi. Başta yalan, uydurma olduğunu bilse bile bu düşüncelere sonradan inanıyor ve onları savunmak için elinden geleni yapıyor kişi. İşte, Ayvalı da böyle biri…
Ayvalı, AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı idi. Genç yaşında ağır bir sorumluluğun altındaydı. Ekranlarda sık sık boy göstermeye başlayınca özgüven patlaması yaşadı ve beni iyice şişti. Kendini, AKP’nin bütün düşünsel sistemini, stratejilerini belirleyen biri olarak görmeye başladı. Kimi zaman bilmediği, ancak bilir gibi yaptığı konulara daldı. Hiç bilinmeyen bomba bir haberi ya da düşünceyi açıklıyormuş gibi pozlar takındı. Görevinin ağırlığını taşıyamadı. Konuşmalarını her dinlediğimde her an büyük bir gaf yapabilir diye bekledim ve sonunda beklentim yerine geldi. Siyasal birikimsizliği, düşünsel sığlığı, siyasette hızlı yükselme esrikliği onun duvara toslamasına neden oldu. Kolayca çıkarıldığı yerden bir anda düşüverdi.
“Göreve geldikleri dönemde (AKP demek istemekte.) bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı, bir tarafta FETÖ vardı ve bunları birbirine kırdırmak suretiyle yol almak mecburiyetinde kaldık 2010’a kadar.” demekte Ayvalı, bir televizyondaki tartışmada. Kemalizmi, emperyalistlerin öğrettiği gibi bilmekte. Kemalizmin tam bağımsızlık olduğundan haberi bile yok! Amerikancı FETÖ ile Türk tarihinin en büyük ulusal uyanışını bir tutmak, büyük bir aymazlık olduğu kadar büyük de bir ihanettir de. Bu kişileri, bu çizgiye getiren emperyalizmin bilinçaltlarına enjekte ettiği yalanlardır. Bu yalanlarla kendi ulusunun tarihini kötülemekteler, siyaset yapayım derken. Bu yalanları savunmanın, Kemalizme saldırmanın başta ABD olmak üzere emperyalizme hizmet etmek olduğunu bilmemekteler ne yazık ki.
Haziran ayıyla korona ile ilgili bir rahatlama oldu toplumumuzda. Bu rahatlama, Ayvalı’yı da etkiledi sanırım. FETÖ ile din üzerinden ideolojik bağlantı kurarak yıllarca kol kola yürüyenler, kendilerince gerekçeler bulmaktalar. Bu gerekçeler de onları gerçeklerden uzaklaştırmakta. Din üzerine ideoloji oluşturulmaz. Bu ideolojiyi zamanında oluşturtan İngilizler… Günümüzde bu işi, ABD devralmış durumda. Din üzerinde oluşturduğun siyasetle her şeye bakarsan ABDFETÖ’nün gözlüğüyle görürüsün çevreni.
Kemalizmle savaşarak ve Atatürk karşıtı olarak Türkiye’ye hizmet edilmez. Edilse edilse ihanet edilir. Bunu FETÖ olayı açıkça göstermedi mi bizlere?