Dünyada ne olup bittiğini “Erdoğan’a muhalefet” üzerinden analiz etme hastalığına tutulanların, 25 Eylül Cuma günü Ankara C. Başsavcılığı’nın HDP/PKK’ya karşı başlattığı operasyonu “analiz” etmeleri kolaydır:
Operasyon İYİ Parti’ye karşı yapılıyor” diyerek, işin içerisinden çıkabileceklerini sanıyorlar.
Siyasidir” diyenler de aynı durumdadırlar...
(Uzun yazılardan sıkılanlar, bir de dipnotlu yazılardan nefret edenler buradan itibaren sayfayı terk edebilirler…)
***
HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e gönderdiği “çat kapı kahvaltı” teklifine verilen yanıt,[1] böyle basit fikirlerin taraftar bulmasına ortam hazırlamıştır.
Daha önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Meral Akşener’e yaptığı “evine dön” çağrısı,[2]da Millet İttifakı’nı dağıtmagirişimi olarak değerlendirilmişti.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İYİ Parti’nin “yerli ve milli” olduğunu[3]kabul etmesi ise, zayıflayan Cumhur İttifakı’na taze kan arayışıdır denmişti.
Hatta İYİ Parti 2. Olağan Kurultay’ında, Teşkilat Başkanı Koray Aydın’ın hazırladığı ileri sürülen “İlk 75’te olsa dahi oy verilmeyecekler” listesi[4]üzerine çıkan kriz bile, İYİ Parti’yi parçalamaplanının bir parçası olarak yorumlanmıştı…
***
Gerçekten de İYİ Parti’nin Millet İttifakı’ndan kopartılarak, Cumhur İttifakı’na dâhil edilmesi, AKP’nin elini önemli ölçüde rahatlatan bir operasyon kabul edilmelidir.
Cumhur İttifakı içerisinde yer almasa dahi, artık içerisinde HDP’nin de olduğu gizlenemeyen Millet İttifakı’ndan ayrılması bile, AKP açısından son derece önemlidir.
O bakımdan, dünyaya at gözlükleri ile bakanların, HDP/PKK’ya karşı başlatılan operasyonu, “iç siyaset hamlesi” olarak değerlendirmelerine “siyasi körlük” demekte bir yanlışlık olmasa gerekir…
***
Ama kazın ayağı öyle değildir:
Zira operasyon yapılan HDP/PKK, ABD’nin “kara gücüdür” ve bu yüzden operasyon aynı zamanda ABD’ye karşı yapılmış sayılır.
“ABD'nin Suriye'de terör örgütü YPG'ye desteği devam ederken, eski ABD Avrupa Kara Kuvvetleri Komutanı’ndan itiraf gibi açıklama geldi. Eski ABD'li komutan, terör örgütü PKK'nın uzantısı YPG'ye silah verilmesinin 'korkunç bir hata' olduğunu” söyledi.[5]
PKK/PYD/YPG, ABD’nin “kara gücü” müdür, yoksa değil midir hususunda artık soru sormuyoruz!
Hal böyle olunca; kuşkusuz iç siyasete de etkileri yansıyacak olan bu operasyonu, daha geniş bir bakış açısı içeresinde değerlendirmek gerekecektir...
***
Doğu Akdeniz ve Ege’de Yunanistan (ve müttefikleri) ile namlu namluya geldiğimiz bir dönemde; ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Yunanistan’a desteğini göstermek amacı ile bugün Girit’tedir.
Amerikan askerleri ile Yunan askerleri Dedeağaç’ta sınırımıza 60 km mesafeye 700 araç konteyner ve ekipman ile 2000 askerden oluşan bir sevkiyat gerçekleştirdiler.[6]
Türkiye’yi hedef alan bütün deniz tatbikatlarında ABD vardır…
***
ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı, 22 Eylül günü, “İstanbul Ulaşım ve Trafik Mükemmeliyet Merkezi Projesi”nde kullanılmak üzere, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yaklaşık 5 milyon dolar hibe yaptı.[7]
Bir gün sonra; ABD'nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield, Türkiye'deki devlet hastanelerinin ABD ve diğer ülkelerdeki ilaç şirketlerine 2,3 milyar dolar borcu olduğunu söyleyerek; borçlar ödenmezse, bunun sonuçları olacağını belirterek[8]Türkiye’yi tehdit etti…
Aynı gün, Türkiye ve Çin merkez bankaları arasında geçen yıl imzalanan dış ticaretin “yerel para birimleri” ile yapılmasını amaçlayan anlaşma kapsamında; ilk işlem, Vakıfbank ile ICBC Turkey arasında gerçekleştirildi.[9]
Rusya’dan satın alınmış olmalarından rahatsızlığınıgizlemeyen ABD, S400’lerin aktif edilmemeleri için tehditlerini sürdürmeye devam ediyor.
Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Salih Yılmaz'ın sosyal medyadan yaptığı açıklama:
"Rusya, S400'lerin Türkiye'ye tüm parçaların aktarımını, Türk uzmanların eğitimini tamamladı. Bundan sonra S400'de inisiyatif sadece Türkiye'de. Türkiye S400'lerini 1 saatte aktif edebilme yeteneğine sahiptir”[10]dedi...
***
22 Eylül günü, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Suriye’de PKK/YPG yöneticileri ile Kürt Ulusal Konseyi temsilcilerine, Türkiye’nin bölgeye yeni bir operasyon düzenlemeyeceği konusunda “güvence” verdi.[11]
Bu güvenceden 3 gün sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “Kobani olayları”nı bahane ederek; 68 Ekim 2014 tarihlerinde, ülke genelinde meydana genel terör olaylarının azmettiricileri oldukları gerekçesi ile HDP/PKK’ya karşı operasyon başlattı.[12]
(12 numaralı dipnotu okumadan devam etmeyelim!)
AB, dönem başkanı Almanya’nın girişimi sonucu; Türkiye ve Yunanistan, aralarındaki sorunları diplomatik yollarla çözmek için, 2002’de başlatılan fakat 2016’da askıya alınan “istikşafı görüşmeler” mekanizmasını aktive edeceklerini açıkladılar.[13]
Sırası değil belki ama YCHP’nin AKP ile 2015 yılında yaptığı “istikşafı görüşmeler[14] hakkında fikrimi söylemeden geçmek istemiyorum.
O da esaslı bir değerlendirmedir; 14 numaralı dipnottan okuyun lütfen…
Buraya kadar özetlediklerim, son haftalarda yaşadıklarımızdır; biraz daha geriye gidersek benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür…
***
Şimdi 6 yıl geriye gidelim ve 2014 yılında neler yaşandığını görelim.
HDP/PKK başlattığı ve esasen bir ayaklanma provası olan eylemlerde:
37 nitelikli adam öldürme, 29 adam öldürmeye teşebbüs, 3 bin 777 mala zarar verme, 25 alıkoyma, 395 hırsızlık, 15 yağma, 308 iş yeri ve konut dokunulmazlığını ihlal, 13 Türk bayrağını yakma, 7 Atatürk'ü Koruma Kanunu'na muhalefet suçunun işlendiği, ayrıca 326 güvenlik görevlisi ile 435 vatandaş yaralanmıştır.
Bu bilgiler Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamadan[15]alınmıştır…
Bu kadar suçun işlendiği olayları hiçbir devlet soruşturmadan kapatamaz!..
***
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’dur ve o gün olayları, “Vandalizm” olarak değerlendirip, “çözüm sürecine” kurban etmeyeceğini[16]söylüyordu…
Çözüm sürecini” biliyorsunuz; hani şu “Kürt açılımı” dedikleri, devleti terör örgütüne muhatap etme saçmalığı!..
Hani şu; iktidara “açık çek vererek”, terör örgütünü TBMM çatısı altında kabul etmeaymazlığı!..
“Stratejik Derinlik” sığlığını ortaya atan Davutoğlu, bugün Mithat Sancar’ı arayıp “geçmiş olsun” diyenler arasına katıldı.
“Biz geçmiş dönemle ilgili kapsamlı bu muhasebeye hazırız, kapsamlı bir yüzleşmenin taraftarıyız. Bunu istiyoruz ve hakikatin ortaya çıkması lazım”[17] dedi…
Yüzsüz herif!..
Yüce Tanrı onu da affetsin!..
Ana hatları ile özetlemeye çalıştığımız bu olaylar üzerine; Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, HDP Genel Başkanı Mithat Sancar’ı arayarak, “geçmiş olsun” dedi ve dayanışma mesajını iletti.
Siyasi dahi Dersimli Kemal, operasyonu “siyasi” olarak nitelendirdi…[18]
"Selahattin Demirtaş, bu iddianameleri alacak madalya olarak takacak"[19]ifadesini kullandı.
Kulaklarıma inanamadım!
O arada CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in sesini duydum:
O da saçma sapan bir şeyler söyledikten sonra, “…yeni bir delil varsa açıklayın biz de bilelim” dedi...[20]
Yerin dibine girdim vallahi!
37 kişinin öldüğü bir olayın (gizli olan) hazırlık soruşturması sırasında; eldeki delillerin açıklanmasını isteyen bir grup başkanvekilimiz var!..
Bu arkadaş eczacı mıdır nedir?!..
Ne mutlu bize, bu zavallıların peşinden yürüyoruz gündüz gece!..
***
Oysa:
Türk Ceza Kanununun 78. maddesinde; örgüt kuran ve yöneten kişilerle, bu örgütlere üye olanların işledikleri suçlardan dolayı, zamanaşımı işlemez[21] denmektedir.
Dolayısıyla, soruşturmanın 6 yıl (veya 16 yıl) sonra başlamasının hiçbir önemi yoktur.
Yeter ki, soruşturmaya başlayabilmek için yeterli kanıtlarelde edilmiş olsun.
Niye bu kadar geç kalındı” sorusuna doğru yanıt verebilmek için; o tarihlerde FETÖ’nün, Yargı ve Emniyet içerisindeki gücünü ve etkinliğini hesaba katmak gerekir.
Biliyoruz ki, 15 Temmuz Darbe Girişimine 2016 yılında teşebbüs etmişlerdir.
O tarihlerde Orduyu ve Milleti teslim alacak kadar kendilerine (ve ABD’ye) güveniyorlardı.
Yani, 2014 yılındaki “Kobani olayları”ndan sadece iki yıl sonra olmuştur bu darbe girişimi.
O dönemde; Emniyet istihbaratının neredeyse tamamı,[22] yargıç ve savcıların üçte biri FETÖ üyesiydi.[23]
Bu yapıdaki personelle, ABD üzerinden ortakları olan PKK/HDP’ye karşı, sağlıklı bir soruşturma başlatıp, sonuçlandırmak olanaklı mıydı?
Ağzı olan koşuyor işte, burası Türkiye’dir Türkiye…
Av. Cemil Can
[12] BBC Türkçe Haberler’den dinleyelim:
“2011'de Suriye'de iç savaşın başlaması ve ardından IrakŞam İslam Devleti'nin (IŞİD) başlattığı saldırılar sonrasında ülkenin kuzeyinde Kürt nüfusun yoğun olduğu ve "Rojava" olarak adlandırdığı bölgede Afrin, Kobani ve Cezire kantonları oluşturulmuş, Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile silahlı kanadı olan ve Türkiye'nin "terör örgütü" olarak gördüğü Halk Koruma Birlikleri (YPG) bölgede kontrolü ele almıştı.
EylülEkim 2014'te IŞİD'in Kobani bölgesine saldırıları yoğunlaştırması üzerine Türkiye'nin farklı şehirlerinde "Kobani'ye destek" eylemleri başladı.
Eylemlerde Suriye'nin kuzeyindeki diğer bölgeler ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden gelecek askeri yardımın ulaşması için Türkiye toprakları üzerinden Kobani'ye bir koridor açılması, Türkiye'nin IŞİD'e verdiği (iddia edilen) desteği kesmesi ve Türkiye'nin Kobani'ye operasyon yapmaması talep edildi.
HDP yetkilileri krizin başından bu yana Türk yetkilerle çeşitli görüşmelerde bulundu. Bu dönem, 2015'e kadar hükümet ile Kürtler arasında yürütülen ve "çözüm süreci" olarak anılan dönemdi.
HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) çağrısıyla çeşitli yerlerde eylemler düzenlendi. "IŞİD'in Kobani içine girmesi ve Türkiye'den beklenen adımların atılmaması üzerine" HDP, 6 Ekim'de ülke çapında sokak eylemi çağrısı yaptı.
Eylemlerde ölümlerin ve şiddet olaylarının yaşanması ardından 9 Ekim'de HDP'li bir heyet dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'la görüştü, ardından basın açıklaması yapıldı. Açıklamada yaşananlardan dolayı hükümet eleştirildi ancak "Şiddet, yakma, yıkma asla olmamalıdır" denildi.
KCK'den yapılan açıklamada da eylemler desteklenirken Atatürk büstü, Türk bayrağı ve okullara saldırılması ile yağma olayları eleştirildi.
Eylemler ağırlıklı olarak Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde meydana geldi. Ancak Batı illerinde de Kürt vatandaşların yanı sıra bazı sol gruplar, sendikalar, öğrenci grupları, kadın örgütleri ve aydınların da desteğiyle gösteriler yapıldı.”
[14] 7 Haziran 2015 seçimlerinde Meclis’te çoğunluğunu kaybeden AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile YCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun koalisyon hükümeti kurma amacıyla başlattığı ve 35 saat süren istikşafı görüşmelerde; Kılıçdaroğlu’nun “hırsızlık” ve “yolsuzlukla” suçladığı AKP’nin; “geçmişine sünger çekeceklerini”, beyaz ve temiz bir sayfa açacaklarını ve “devri sabık yaratmayacakları” taahhütlerinde bulunulmuştu. Buna rağmen, AKP erken seçim kararı alarak tek başına iktidara geldi.
AKP’nin o güne kadar almış olduğu kararlar içerisinde en stratejik olanı kuşkusuz bu görüşmelerden sonraki erken seçim kararıdır:
AKP kurmay kadrosu, sırf iktidar ortağı olmak için; “hırsızlık ve yolsuzlukları görmezden gelmeyi taahhüt eden” bir anlayışla koalisyon kurulması halinde, yeni oluşacak muhalefetin kısa süre içerisinde hükümeti yıpratıp düşüreceğini görmüşlerdir.
Buna karşılık Ana Muhalefette YCHP’nin olması halinde ise AKP iktidarının sürekli olacağını öngörmüşlerdir.
Nitekim yaşanan gelişmeler de böyle olmuştur. Ana Muhalefet partisinin oy oranı yüzde 21’lere kadar düşmüş, son bir yıl içerisinde 70 bini aşkın üyesi partiden istifa etmiştir. Hatırlatayım dedim…
[22] “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “FETÖ’den ihraç edilen personelin; 31 bini Emniyet, 4 bin 159'u Jandarma, 348'i Sahil Güvenlik mensubudur.”