GAMZE ÇINLAR / VERYANSIN TV

Adnan Oktar ve örgütüne yönelik 78’i tutuklu 236 kişinin yargılandığı davanın 11 Ocak’ta karara bağlanması bekleniyor.

Dava boyunca müştekilerin anlattıkları, örgütün gerek cinsel istismar sistemini gerekse de yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkilerini gözler önüne serdi.

ORTAK SAVUNMALAR

Duruşmaların başlangıcında sanıklar öncelikle bütün suçlamalara karşı inkâr yoluna gitti. Erkek sanıklar, ne kadar ‘dini bütün ve haramla, günâhla işlerinin olmadığını’ savunarak, cinsel ilişki iddialarını reddetti. Kadın sanıklar (kedicikler) ise özetle ‘Bizim erkek kardeşlerimiz namuslu insanlardır, biz örgüt değil arkadaş topluluğuz’ savunmasını yaptı.

Ancak müştekilerin ifade vermeye başlamasıyla davanın seyri de değişti. Tehditlerle susturulmaya çalışılan mağdurlar mahkeme huzurunda yaşadıkları korkunç istismar olaylarını tüm ayrıntılarıyla ortaya serince, sanıklar söylem değişikliğine gitti. Cinsel ilişkileri kabul eden sanıklar bu sefer de ‘rızayla oldu’ iddiasına sarıldı.

 

ŞANTAJ VİDEOLARI BELGELENDİ

Savcının mütalaasından sonra artık iddiaları inkâr edemez hale gelen sanıklar, ‘Madem öyleydi, neden daha önceden şikayetçi olmadılar’ demeye başladı.

Mağdur kadınlar, girdikleri ilişkiler sırasında kaydedilen videolarla kendilerine şantaj yapıldığı için daha önce konuşmaya cesaret edemediklerini duruşmalarda anlattı. Şantaj videolarının bir kısmının örgüt tarafından, operasyon beklendiği haberleri gelince, imha edildiği iddia ediliyordu. Çok fazla delilin operasyondan önce karartıldığı belirtilmişti. Ancak iki sanıktan ele geçirilen dijital materyaller arasında gizli kamera kayıtlarına ulaşıldı. Kadınların birçok erkekle birlikte olduğu ‘turnike sistemi’ ve görüntülerin şantaj amacıyla kayda alınıp arşivlendiği belgelenmiş oldu.

OKTAR ‘ALLAH’IN ELÇİSİ’ DİYE ÖĞRETİLDİ

Davaya yansıyan ifadelere göre, 1980’lerde ilk olarak örgüte eleman katmaya başlayan Adnan Oktar çocukluğundan beri kendisinin “Mehdi” olduğuna inandı. Bu yönde de örgüte katılan elemanlarına telkinlerde bulundu. Adnan Oktar’a göre Müslümanların yapmaları gereken sadece Mehdi’yi beklemek ve ona itaat etmekti.

Adnan Oktar’ın “Allah’ın bu zamanki elçisi olduğu, ona kayıtsız şartsız itaat edilmesi gerektiği… Kuranı Kerim’deki peygambere itaat ayetlerinin meallerinin Adnan Oktar’a itaat olarak yorumlanarak ezberlettirildiği” müşteki ifadelerinde anlatıldı.

Oktar, müritlerinin arasında öyle güçlü bir bağ oluşturdu ki kendisine itaat edenlerin sevap işleyeceğine, ihanet edenlerin ise cehenneme gideceğine ikna etti. Bu sayede örgüt içindeki yasa dışı eylemlerin gizli kalmasını sağladı.

Örgüt özellikle varlıklı ailelerin çocuklarına kancayı taktı. Cennete gideceğine inandırılan müritler sahip oldukları her şeyi Adnan Oktar’a sundu.

AİLELERE ATILAN İFTİRALAR

Oktar, ağına düşürdüğü kişileri ailelerine düşman etti, “Aile mensuplarınız ile köprüleri yakın çünkü onlar münafık, din düşmanı ve İslam’a, bizim hareketimize zarar veriyor” talimatını verdi. Öyle ki, bir generalin kızı, babasını “Küçükken bana cinsel istismar uyguladın derim” diye tehdit ederek şikayetinden vazgeçirebilmişti. Yine bir başka ‘kedicik’ gerçekte 5 vakit namaz kılan annesi için “Kuranı Kerim’i yırttı, beni bıçakla tehdit etti” iddiasında bulundu.

NASIL ‘KEDİCİK’ OLDULAR?

1314 yaşlarında evlilik vaadi ve para ile kandırılarak örgütün ağına düşürülen kız çocukları, psikolojisi bozulup sapık ilişkilere sevk edildi. Kayıt altına alınan görüntülerle tehdit edilerek, örgütten ayrılmamaları sağlandı. Turnike sisteminden geçen kızlar zamanla kişiliklerini kaybetti, adeta birer robota dönüştürüldü ve sadece Adnan Oktar’a itaat üzerine kurulu bir yaşam sürdü. Örgüt tarafından öyle eğitildiler ki cennetin ancak Adnan Oktar’a yakın olmakla mümkün olacağına inandırıldılar. Ailelerin dava açmasını önlemek için Oktar’ın talimatıyla hiç tanımadıkları örgüt üyesi erkeklerle evlendirilen kızlar, yancı ve ezik bir karaktere dönüştürüldü. Böylece cemaate bağlılıkları sağlandı.

14 yaşında Adnan Oktar’la cinsel ilişkiye girdikten sonra gofret verilip yollandığı söylenen sanıklardan Didem Rahvana yıllar sonra örgütün tüm iftira kampanyalarını yürüten ‘kedicik’ olmakla suçlandı…

Küçük yaşta örgütün içine girenlerin çoğu başka bir hayatı tanımıyordu. 90’lardan sonra örgüt, müritlerin kendi aralarındaki görüşmeleri kısıtladı. Aynı kişilerin uzun süre aynı evi paylaşmaları dahi önlendi. Aile ziyaretine ancak müritler içinden bir ‘şahit’ eşliğinde izin verildi. Kadınlar gece gündüz çalıştırıldı, uykusuz bırakıldı. Sorgulamaya başlayan bir kişi olduğu anda bu anında diğer müritler tarafından Adnan Oktar’a bildirilir, o kişinin cezası kesilirdi.

Örgüte giren erkeklerin de birçoğu çok iyi okullarda okumuş, tahsilli gençlerdi. Tüm varlıklarını Adnan Oktar’a veriyor, bir telefon dahi almak isteseler ondan izin alıyorlardı.

ÖRGÜTTEN AYRILANLARI YILDIRMA

Adnan Oktar örgütten ayrılanlara hayatı zindan etti. Sahip olduğu avukatlar grubu aracılığıyla sahte ihbarlar, iftiralar ve suçlamalarla davalar açtırdı, ayrılmak isteyenleri tamamen savunmasız kıldı. Bir yandan da ayrılmayı düşünenlere göz dağı verdi.

‘PKKFETÖIŞİD MİLİTANLARIYLA MOTİVASYONLARI AYNI’

Uzun yıllar Adnan Oktar’ın yanında yer alan ve dava kapsamında itirafçı olan Özkan Mamati ifadesinde örgütün PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerine benzerliğine şöyle dikkat çekti: “Tıpkı PKK’da güzel olan örgüt üyelerinin liderliğe yakın olma doktrinine benzemektedir. Orada da güzel kızlar liderliğe yakın olmak bahanesiyle yıllarca Abdullah Öcalan’ın kapatması olarak yaşamak zorunda kalmışlardır…

Kendi halkını bombalayan FETÖ militanlarıyla, ya da kendi kardeşinin başını kesen DAEŞ militanlarıyla mehdi hayalleri içinde televizyon karşısında Adnan Oktar önünde yarı çıplak dans eden kızların motivasyonları aynıdır. Kendilerini Mehdi’ye tabi olduğunu zanneden bu kişiler, aslında farklı hastanelerden raporları olan bir sosyopata tabi olmaktadırlar.

Kızlar dışında erkekler grubu da kayıtsız ve sorgusuz şekilde Oktar tarafından yönetilmektedir.

Değer yargıları tümüyle yok edilmiş, düşüncesi ve mantık örgüsü ortadan kaldırılmış bu insanlar Adnan Oktar’ın kontrolünde adeta birer suç makinesine dönüşmüştür. Vicdanları tümüyle yok edilmiş gençler, yaşı küçük kızları suiistimal etmekten, tuzaklarına düşen genç kızları Adnan Oktar’a sunmaktan geri kalmamışlardır. Milli ve vatani duyguları tamamen ortadan kalkan örgüt mensupları, sadece bedelli askerlik yaptıkları gibi ülkesi aleyhine yabancı devletlerle ilişki kurmaktan bir an bile geri durmamışlardır. Örgüt içerisindeki kişiler aldıkları eğitime, modern bir şehirde yaşamalarına rağmen kayıtsızca bu kişiye itaat etmekte ve her türlü suçu sorgusuz sualsiz işleyebilmektedir.”

FETÖ İLE İRTİBATI SAĞLAYAN İSİMLER

Örgüt, FETÖ ile irtibata 2010 yılında geçti. Özkan Mamati’nin ifadesine göre, bu bağlantılar Tuncay Opçin, Mehmet Baransu, Ali Bulaç gibi isimler üzerinden sağlandı. Oktar’ın Kavacık’taki villasında 17/25 Aralık sonrasına kadar uzanan görüşmeler yapıldı. Baransu ile en son tutuklanmadan bir hafta önce görüşüldü. İddiaya göre, FETÖ’yle diğer önemli bir bağlantı da kardeşler grubuna üye olan Ferit Erdem Rahvancı ve kız kardeşi bacılar grubunda imam olan Didem Rahvancı kardeşler üzerinden sağlandı.

GÜLEN İÇİN ‘KAFTANİ’ YORUMU

Adnan Oktar A9 Tv’de bir yayınında Fetullah Gülen’i şu sözlerle övüyordu:

“Fethullah hoca mehdi aşığıdır. Fethullah hoca ahir zamanda gelecek İslam'a hizmet verecek mühim şahıslardan birisidir. İlla söyliyim mi kaftani olabilir. Fethullah hoca hadislerde belirtilen kaftani olabilir. Bir şey bilmesem söylemem mehdinin yardımcısıdır. Kaftani hadislerde çok kapsamlı anlatılmıştır. Seyittir Fethullah hoca, peygamberimizin soyundandır. Muhammet Fethullah Gülendir ismi çok mübarek muhterem insandır, mehdiye geniş çaplı olarak talebe hazırlayan insan. Hazırladı zaten, hazırlıyor, hazırladı."

MÜTALAA: ABD TEMASLARIYLA İSRAİL KAPILARI AÇILDI

Savcının esas hakkındaki mütalaasında “Katılan ve etkin pişmanların ifadelerinden yola çıkarak örgütün özellikle 2007 dosyası olarak bilinen dosyada FETÖ ile yakın bir ilişki içine girdiği, ele geçirilen dijital notlarda ABD temasları ile tüm İsrail kapılarının açıldığı, örgütün daha önce hiçbir şekilde temas etmediği ya da ilişki birikimi olmadığı İsrail, ABD ve Vatikan ile üst düzey bürokrat, siyasetçi, din adamı ve istihbaratçılarla ilişkiye girmiş olması örgütün tıpkı FETÖ’nün Dinler Arası Diyalog söylemine benzer bir söylemle Müslüman, Yahudi ve Hristiyan kardeşliğinin tesisi için sözde temas ve görüşmelere başladığı anlaşılmıştır.” denildi. Mütalaada, örgütün FETÖ ile 1980‘lere dayanan birlikteliğinin günümüze kadar sürdüğüne dikkat çekildi. Ayrıca davada yargılanan çok sayıda sanığın FETÖ çatı davasında ‘yönetici’ konumundaki sanıklarla telefon irtibatının tespit edildiği vurgulandı.

İSRAİL İLE İLİŞKİLER VE CIA İLE TEMAS

Adnan Oktar grubu hakkındaki bir başka suçlama da ‘ajanlık’ faaliyetleri.

Oktar’a göre masonlar ve Yahudiler dünya hakimiydi.

Kendisinin 33. dereceden mason olduğunu açıkladı.

İsrail devleti ile ilişkileri, İsrailli siyasetçileri misafir etmesi ve konuşmalarında İsrail yanlısı ifadeler kullanması hep çok konuşuldu.

İtirafçılardan Ceylan Özgül ifadesinde ABD’de taban kazanmak hem de destek görmek için Adnan Oktar’ın emriyle Building Bridges isminde bir düşünce kuruluşu kurduklarını anlattı. Bu sayede ABD’de CIA’nın düşünce kuruluşu olan CFR ile nasıl bağlantıya geçtiklerini ise şöyle aktardı:

Ceylan Özgül

“Örgüt olarak Adnan Oktar’ın emriyle kurmuş olduğumuz Building Bridges düşünce kuruluşunun başkanı Omar Mohseni CFR’da Adnan Oktar adına hem New York’ta hem de Washington’da toplantılara katıldı.

Adnan Oktar bu düşünce kuruluşları üzerinden istihbarat örgütleriyle bağlantıya geçip bürokratlar, milletvekilleri vs gibi önemli kişilerin kişisel, özel bilgilerinin iletimini yapardı. Örneğin Ankara grubu olan Babuna’ların ulaşmış olduğu bilgileri bu kişilere verirdi.

Adnan Oktar’ın İsrail’den talepleri dünya çapında yayın yapan basın organlarında yazılarının çıkması ve propaganda faaliyetlerine yardımcı olunması, İsrail Tel Aviv’de bulunan Bari Üniversitesinde konferans verilmesinin sağlanması ve para yardımında bulunulmasıydı. Adnan Oktar İsrail’e politikacılar ile ilgili bilgi verirdi (politikacıların zaafları vs.). Dünya çapında İsrail aleyhine olabilecek olan durumlarda İslam literatüründen örnekler vererek İslam alimi olarak İsrail’e destek vermesi ve İsrail’den buraya gelen milletvekillerine ve hahamlara istedikleri kişilerle (emekli paşalar, eski politikacılar, güncel milletvekilleri, STK vs) gizli veya basına kapalı toplantı ayarlanmasıdır. İsrail’den buraya gelen hahamlar her defasında grup halinde gelirdi ve genelde bu kişilerle gelenler aynı gün veya bir gün sonra geri dönerdi. Bunun sebebi; yüklü miktarda nakit para ülkeye sokulduğunda deklare edilmesi gerekir. Ancak bu şekilde kalabalık gelerek kişi başına düşen nakdi azaltıp deklare etmeden getirirlerdi.

Daha sonra gelen bu paralar ile gayrimenkul alınır, yüksek miktarda alış veriş yapılır, masraflar ödenir, şirketlere aktarılıp şirket kazancı gibi gösterilir.”

HAKAN ATİLLA DAVASI BİLİRKİŞİSİNİN AĞIRLANMASI

ABD’de Hakan Atilla davasında bilirkişi olan Jonathan Schanzer ile Mark Dubowitz’in Türkiye’ye gelip Adnan Oktar’la görüştüğünü de dava dosyasından öğrenmiştik. Ceylan Özgül ifadesinde “Bu kişiler Kavacık’ta bulunan A9 stüdyosunda Adnan Oktar ile görüştükten sonra Halkbank yetkilisi olan Hakan Atilla, CHP’den ve AK Partiden etkili bir yetkili İle görüşmek istediklerini söylediler. Bu görüşmelerden bir süre sonra da bu dava başladı…” diye anlattı. Özgül, söz konusu görüşmeye katılan AKP’li yetkilinin Burhan Kuzu olduğunu açıkladı. CHP’li yetkilinin ismini ise bilmediğini söyledi.

Savcı mütalaasında, Jonathan Schanzer’in bünyesinde yer aldığı Foundation For Defense Of Democracies isimli kuruluşta FETÖ şüphelisi eski CHP Milletvekili Aykan Erdemir’in de bağlantılı olduğuna dikkat çekti.

KEDİCİKLERİN İSTİHBARATÇILARLA FLÖRTÜ

Örgütteki kediciklerin yabancı istihbarat elemanlarıyla skype, email ve sosyal medya üzerinden flört ederek bağlantı kurdukları, bu kişilerden Adnan Oktar için Washington'da brifingler düzenlenmesini, yazılarının yayınlatılmasını, para verilmesini talep ettikleri yine dava dosyasına yansıyan bilgilerden oldu.

CASUSLUKLA SUÇLANAN RUS TERCÜMAN FİRARİ

Savcının mütalaasında, “Akkuyu Nükleer Santral Projesi, Suriye politikaları ve Türkiye ve Rusya‘yı ilgilendiren istihbari konularda bilgi toplama, ayrılan örgüt üyelerinin zor durumunda bırakılması için Fetöcü olduklarına ilişkin yabancı istihbarat birimlerine bilgi verilmesi şeklindeki eylemlerin hakkında soruşturması ayrı yürütülen örgüt üyesi firari şüpheli Leila Izmailova aracılığıyla gerçekleştirildiği ve talimatların örgüt lideri sanık Adnan Oktar tarafından verildiği anlaşılmıştır.” denildi.

Sanıklardan Ece Koç‘un ifadesine göre, firari sanık Leila İzmailova Türkiye‘den giden üst düzey heyetlerin bazı görüşmelerinde tercümanlık yapıyordu. Önemli gördüğü hususları yüz yüze aktarmak için ise Türkiye‘ye geliyordu. Bu duruma dikkat çekilen mütalaada, Adnan Oktar‘ın talimatıyla örgütsel faaliyet içerisinde ve örgüt amaçları doğrultusunda ‘siyasal veya askeri casusluk suçuna teşebbüs’ suçunun işlendiği savunuldu.

Ece Koç'la Leyla İzmailova arasındaki Whatsapp yazışmaları dava dosyasında yer alıyor.

OKTAR: AMERİKA DÜNYA İÇİN BİR NİMET… İSRAİL’E SEVGİYLE YAKLAŞ

Adnan Oktar’ın 28 Ağustos 2013 tarihinde A9 Tv’de yaptığı yayında, Amerika ve İsrail ile ilgili müritlerine şöyle sesleniyordu:

“İslam ülkeleri, Amerika’ya sahip çıkmak durumunda. Amerika dünya için bir nimet. Eğer Amerika'yı dünya kaybederse, Amerika çok güzel bir nimet olduğu için, o nimeti kaybetmiş olurlar. Şen insanların, neşeli insanların, güzel insanların ülkesi. Demokrasiyi savunan, özgürlüğü savunan İnsanların ülkesi. Her insanın aklında Amerikan hayali vardır, işte böyle özgür olalım, oraya gidelim rahat yaşayalım kafası vardır, birçok insanda vardır bu. Madem böyle bir güzelliği savunuyor, bu insanlar tip olarak da güzel insanlar. Kibarlıkları, nezaketleriyle, hürmetleriyle dikkat çeken insanlar(…)

Madem bu güzelliklerin, sevgilerin ülkesi orası dünya Amerika'ya sahip çıksın. Müslüman ülkeler sahip çıksın, özellikle Türkiye, Amerika’ya sahip çıksın. Amerika güçlü olsun, sağlıklı olsun, milleti mutlu olsun, şen olsun ki onlar da dünyaya sevgi ve güzellik dağıtabilsinler. Şu ekonomik krizde Amerika’yı ortada bırakmak vicdansızlık olur (…)

Ayıp yapıyorsunuz, Amerika’nın hataları var, doğru. Yanlışlıkları var, doğru. Onları temizle, onları bir kenara al. Güzel yönleri yüzde doksan, onu ortaya koy. Yüzde on yanlışlarını da kenara alırsın. O sahip çıkmakla, şefkatle, merhametle olur, muhabbetle olur. Ekonomisine destek çık, halkına destek çık, moral yönünden destekle, dost ol, bütün dünyayı birlikte kucaklayalım, Allah, madem ben size, onlara güzel akıl vermiş, güzel teknoloji vermiş, demokrasi ruhu vermiş iyi bir şey bu. Hazır bir nimet, bunu iyi değerlendirmek lazım. Orası yine komünist devlet olsaydı ne yapacaktın? Kuzey Kore gibi diktatör bir devlet olsaydı ne yapacaktın? Ne güzel, alabildiğine özgür insanlar. Evlerinin bahçesi yok, yani duvarı yok, koruması yok, kamerası yok, şunu yok bunu yok. İstediğin gibi giriyorsun. Yani özel mülk bahçe yok. Evine geldiğinde evinin bahçesinin önünden geçiyorsun sen kendi evine giderken. Yani bu benim şahsi bahçem, buradan geçemezsin demiyor. İstediğin gibi gidiyorsun. İstediğin gibi komşu oluyorsun, istediğin gibi sohbet ediyorsun. Böyle güzel İnsanları tek başına bırakmaya kalkmak. "Yok şeytasınız, yok iblissiniz” diye ezmeye kalkmak, vicdanlı bir davranış değil. "İkinci şeytan da, İsrail" diyorlar. Ondan sonra da ikinci talep olarak da diyorlar ki “biz yeryüzünden bu ülkeyi kazıyacağız”. İhsanlarını da kazıyacağız diyorlar. Kahrolsun İsrail diyor. Haşa sen “kahrolsun İsrail" dediğinde kime hitap ediyorsun? İsrail peygambere hitap ediyorsun. Kuran’da adı İsrail olarak geçiyor. Hz. Yakup (a.s)'ın ismidir. Allah'ın ona verdiği isim İsrail, İsrail peygamber. Sen diyorsun,“kahrolsun İsrail” haşa. Sevgiyle yaklaş, şefkatle yaklaş…”

ÖRGÜT FAALİYETİ DAVA BOYUNCA SÜRDÜ

Dava kapsamında 2,5 yıl tutuklu kaldıktan sonra ev hapsi koşuluyla tahliye edilen 77’si kadın (kedicik) 91 sanıktan neredeyse hiçbiri ailelerinin yanına dönmedi. Örgüt tarafından çeşitli evlere yerleştirildikleri basına yansıyan bu kişiler, sosyal medyadan da örgüt propagandasına devam etti.

SOSYAL MEDYA AYAĞI HÂLÂ AKTİF

Geçen haftalarda İstanbul Emniyeti önemli bir operasyona imza attı. Adnan Oktar davası sürerken, bazı sosyal medya hesaplarında örgütün devamlılığını sağlamak amacıyla propaganda yapan sahte hesaplarla ilgili 23 kişiye operasyon düzenlendi. Şüphelilerden 19’u yakalandı. Aralarında öğretmen ve bir doktorun da bulunduğu şüpheliler ağırlıkla mağdurların ifadelerinde yer alan isimlerdendi. Ancak bu operasyonun örgütün sosyal medya faaliyetlerini bitirmek için yeterli olmadığı ortada. Yargılama boyunca dışarıdakilerin yürüttüğü propaganda faaliyetlerine ilişkin henüz bir operasyon yapılmış değil.

TWİTTER’DA SÜREKLİ GÜNDEM OLUYORLAR

Edindiğimiz bilgilere göre, örgüt yurt dışından yönetilmeye devam ediyor. Açılan sahte sosyal medya hesapları ve internet siteleriyle örgüt ‘diri’ tutulmaya çalışılıyor. Bir kişi ile ilgili bir paylaşım yapıldığında bu mesaj anında çok sayıda hesap tarafından yayılıyor ve Adnan Oktar neredeyse iki günde bir Twitter’da ‘trend topic’ olarak en çok konuşulan konular arasında yer alıyor.

2019’DAN SONRA 235 SAHTE TWİTTER HESABI AÇILDI

Sempatizanlar örgüt için çok önemli bir gelir ve fiziki güç kaynağı. Bu nedenle örgütün sosyal medyaki propagandasının önüne geçilmesi hayati önem taşıyor.

Sahte hesaplardan, gerek müştekilere gerekse mağdur avukatlarına yönelik yapılan çirkin paylaşımlar üzerine Twitter’a, İnstagram’a yapılan şikayetlerin de sonuçsuz kaldığı öğrenildi.

Ulaştığımız bir başka bilgiye göre, 2019 yılından sonra örgüt propagandası yapan 235 sahte Twitter hesabı açıldı.

Öyle görülüyor ki, Adnan Oktar’ın ceza alması örgütün faaliyetlerini durdurmak için yeterli olmayacak.