Geçenlerde Hindistan’a bağlı Kuzey Sentinel adlı küçük bir adada hayli ilginç bir olay yaşandı. Üzerinde sadece küçük bir kabilenin yaşadığı ve koruma alanı olarak ilan edilmiş olan adaya, kendi ifadesi ile “Tanrı’nın buyruğunu” götürmek isteyen Amerikalı bir misyoner yerli halk tarafından öldürüldü. Eski meslektaşlarının klasik numarası işe yaramamış, bir elinde yerlileri tavlamak için incik boncuk, öbür elinde İncil tutarak giriştiği akıl dışı macera canına mal olmuştu.

Birkaç gün önce de hükmettiği “sivil toplum örgütleri” ağı ile 1990’lı yıllardan beri dünyayı parmağında oynatan, hükümetler devirip devletler parçalayan Soros’a ait Açık Toplum Vakfı, Türkiye’deki faaliyetlerini durdurma kararı aldı. Soros’un Türkiye’ye ilk açıktan müdahalesi 2001 yılında kurulan Açık Toplum Enstitüsü ile olmuştu, vakıf ise 2008 yılında kuruldu. TESEV başta olmak üzere pek çok “sivil” girişimde parmağı olan vakıf, “askeri vesayet” kavramının gündeme gelmesinde başat rol oynamıştı. Ergenekon kumpası ve Çözüm Süreci gibi yakın tarihin en yıkıcı projelerinin fikri mimarı idi.

140 YIL ÖNCE İSTANBUL’DA NELER OLMUŞTU?

Yukarıda naklettiğim iki “hayırlı” olay, aklıma 140 yıl önce İstanbul’da yaşanmış bir hadiseyi getirdi. 23 Eylül 1879 günü öğleden sonra saat üç sıralarında İstanbul polisi Dr. Koelle adında bir Alman vatandaşını gözaltına alır. Alman’nın çantasından Türkçeye çevirilmiş bazı misyonerlik metinleri çıkar.

Dr. Koelle, İngiliz Evanjelist kilisesinin bir çalışanıdır. Yirmi yıldır İstanbul’da yaşamakta ve misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. İfadesinde bazı tercümelerle ilgili yardım almak için gittiği Ahmet Tevfik adında Müslüman bir arkadaşının evinden döndüğünü söyler.

Olay, Kırım Savaşı’nı bitiren Berlin Anlaşması’nın hemen sonrasında yaşanmaktadır. Osmanlılar, savaşta galip gelen Rusların elinden İngiltere’nin yardımı ile kurtulabilmiş, ancak bunun karşılığında Osmanlı topraklarındaki yabancı faaliyetleri için önemli tavizler vermek zorunda kalmıştır. Misyonerlik suç olmadığından Dr.Koelle serbest bırakılır. Ancak arkadaşı Ahmet Tevfik’i soruşturan polis şaşırtıcı türde bir kripto ile karşılaşır.

Ahmet Tevfik sıradan bir Müslüman değil, ulemadan biridir ve saraya da çok yakındır. Padişahın davetlerinde tercümanlık yapacak denli güvenilir bulunmaktadır. Hristiyanlaştırma işini hayli ciddiye alan Dr. Koelle, bizzat Türkçe öğrenmekle kalmamış, ulemanın içine sızarak oradan kendisine yardım edecek bir eleman da devşirmiştir. Skandal boyutundaki olay, Encümeni İlmiye’ye kadar çıkar ve Ahmet Tevfik idam cezasına çarptırılır.

Asıl olaylar da bundan sonra patlak verir. İngiltere, Osmanlı Hükümetine bir nota vererek üç talepte bulunur: Koelle’nin notlarının iade edilmesi, Ahmet Tevfik’in derhal serbest bırakılması ve zaptiye nazırının görevden alınması.

İngiltere bununla da kalmaz, diğer Avrupa devletlerini de Osmanlı’yı kınamaya davet eder. Bir İtalyan diplomatın “Birileri Roma’da Protestan İncili bassa tabi ki tutuklanır” diyerek bu tutumdaki ikiyüzlülüğü dile getirmesine rağmen, Almanya, Fransa, Avusturya ve İtalya, İngiltere’yi destekler.

Kendisi de bir Hristiyan olan Dışişleri Bakanı Savaş Paşa, konunun inanç özgürlüğü ile ilgili olmadığını, Ahmet Tevfik’in isterse özgürce dinini değiştirebileceğini, ancak Müslüman gibi görünerek misyonerlik faaliyeti yapmanın suç olduğunu anlatmaya çalışır, Avrupa ülkelerinde misyonerlere yönelik cezalardan örnekler verir, ancak İngiltere geri adım atmadığı gibi Abdulhamit’e, amcası Abdulaziz’in sonunu ima edecek kadar ileri gider. Babı Ali güçsüzdür. Ekonomi ve göçmen sorunu sebebi ile İngiltere’ye muhtaç durumdadır. Sonunda Ahmet Tevfik’in cezası sürgüne çevrilir, Koelle’nin dokümanları iade edilir. Ancak Sultan, zaptiye nazırının feda etmemeyi başarır.

Dünya üzerindeki en kalabalık Müslüman nüfusa sahip olan Britanya, tüm Müslümanların başkentinde büyük oranda kendi sözünü geçirmeyi başarmıştır. Bir sonraki hamlesi Mekke Emiri’nin alternatif halife olarak sahneye sürülmesi olacaktır.

ÇAĞDAŞ MİSYONERLERİN DİNİ: AÇIK TOPLUM

Şimdi sadede gelelim. Bugünün gelişmiş toplumlarında Hristiyanlığın pek alıcısı bulunmayabilir. Klasik anlamda misyonerlik Sentinel Adası halkı kadar olmasa da nispeten geri kalmış toplumları hedef alıyor. Batı çıkarlarının bizim gibi ülkelerde temsil edilmesi işini Soros teşkilatları gibi yeni tür misyonerler yürütüyor. Pazarlanan yeni dine ise “açık toplum” veya “vesayetsiz demokrasi” adı veriliyor.

Dr. Koelle olayındaki her detayın günümüzde de bir karşılığı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak sanıyorum üzerinde en çok durmamız gereken öğe, bugün de bolca rastladığımız Ahmet Tevfik kişiliğidir.


Aydınlık