"Makbul olan maktul da olabiliyor bizde" diyen Fehmi Koru, "Enver Altaylı bir zamanlar ‘efsane’ muamelesi görürdü, şimdi ise akrabalık bağı mahzurlu bulunuyor" ifadelerini kullandı.
Abdullah Gül'e yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru, kişisel internet sitesinde kaleme aldığı yazıda Enver Altaylı'yla ilgili ilginç göndermelerde bulundu. İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'nun, Enver Altaylı'nın yeğeni olduğu için linç edildiğini söyleyen Koru, Altaylı ile "merhaba, merhaba" tanıştığını iddia etti.
Enver Altaylı'ya yönelik eleştiriler için "Padişah’tan sonraki en önemli makam olan sadrazamlığa kadar yükselmiş bir kapı kulunun devran değişince her şeyini kaybedebildiği bir geleneğin yansıması..." demesi dikkat çekti. "Makbul olan maktul da olabiliyor bizde" diyen Koru, "Enver Altaylı bir zamanlar ‘efsane’ muamelesi görürdü, şimdi ise akrabalık bağı mahzurlu bulunuyor" ifadelerini kullandı.
Koru'nun yazısının satır başları şöyle:
"Eskiler “Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” sözünü sıkça tekrarlardı.
Uzun yıllar yadırgadığım bu söz hayatı düz bir gelişme çizgisi olarak görmeyen bir değerlendirmenin sonucu. Osmanlı’nın devleti her şeyin ve herkesin üstünde bilen, devletin hizmetindeki insanları ‘kapı kulu’ sayıp fazla önemsemeyen özelliğini düşündüğünüzde söz ayrı bir anlam taşıyor.
Padişah’tan sonraki en önemli makam olan sadrazamlığa kadar yükselmiş bir kapı kulunun devran değişince her şeyini kaybedebildiği bir geleneğin yansıması…
Padişah damadı olmak bile kelleyi korumak için yeterli değil o gelenekte.
Hiç tarih kitabı okumayanlar bile ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisininin kahramanlarından Pargalı İbrahim’i hatırlar. Padişah damadıydı Pargalı; o sayede 28 yaşında mührü alıp 15 yıla yakın süreyle (15231536) sadrazamlık yapmıştı. Makbul İbrahim Paşa olarak anılmaktaydı. Sonu iyi gelmedi; hem maddi her şeyini hem de canını kaybetti ve arkasından ‘Maktul İbrahim Paşa’ olarak anılmaya başladı…
Makbul olan maktul da olabiliyor bizde…
Zaten bu yüzden başka toplumlara nice sonra girmiş olan vakıf müessesesi, bizde, Pargalı gibilerin dönemlerinden beri yaygın kullanım kazanmıştır.
‘Siyaseten katl’ uygulamasına kurban gidebileceğini bilen devlet adamı, gözden düştüğünde mal ve mülkü müsadere edileceği, hayatını bile kaybedebileceği bilgisiyle, sağlığında nesi varsa vakfetmiş ve çoluğuçocuğunun geleceğini böylece koruma altına alabilmiştir.
Siyasetçiyi makbul iken maktul haline getirebilen o gelenekte, çolukçocuk ve akrabalara maktul yüzünden zarar vermek yoktu.
Makbul iken bu durumunu kaybeden günümüzden bir örnek
Konu aklıma Enver Altaylı ekseninde yürütülen son tartışmalar üzerine geldi.
İYİ Parti’de il başkanı yapılmış bir genç, Altaylı dayısı olduğu için, ateş hattında.
Şimdi kendisini ‘şeytan’ gibi gösteren kesimlerin bir zamanlar ‘efsane’ olarak andıkları bir isimdi Enver Altaylı.
Hakkında bu yolda kitaplar da yazılmıştı.
Şu kitap isimlerine bir göz atınız: 12 Eylül’de Türkeş… KGB arşivlerinde Enver Paşa – Türklüğün Son Cephesi… Kızıl Yıldızdan Hilale – Haydar Aliyev’in Fırtınalı Hayatı… Moskova’yla İslam Arasında Orta Asya… Bağımsızlıktan Sonra Azerbaycan…
Bunlar genç yaşta kaybettiğimiz gazeteci İrfan Ülkü tarafından kaleme alınmış kitaplar…
İrfan Ülkü’nün bir kitabı daha var; onun adı da ‘Büyük Oyundaki Türk – Enver Altaylı’…
Nereden nereye
Enver Altaylı ile fazla bir tanışıklığımız yok. “Merhaba, merhaba”, o kadar… [Meraklısı için: Altaylı’nın akrabalarından herhangi birini de tanımam.]
Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in Sovyetler Birliği çöküşü sonrasında Orta Asya’da ortaya çıkan yeni Türk cumhuriyetlerine düzenlenen resmi gezilerinde heyet içerisinde mutlaka yer alırdı Enver Altaylı.
Gezide kendisini tanıyanlar bizim gibi tanımayanlara kim olduğunu anlatırlardı, ama fısıltıyla…
Mesleğini Tercüman, Türkiye, Ortadoğu ve Yeniçağ gazetelerinde sürdürmüş gazeteci İrfan Ülkü’nün kitabının basım tarihi 2008. O yıl Bakü’de vefat ettiğine göre, Ülkü’nün son kitabı bu.
O zamanlar onun kitabında anlatıldığı gibi bilinirdi Enver Altaylı.
Acaba kendisinden çok farklı söz edilecek bir dönemin gelebileceği hiç aklından geçmiş midir?
“Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” sözünün ağırlığını hissetmekte midir?
Şimdi yalnız kendisi değil, aralarında akrabalık bağı bulunan başkaları da onun yüzünden makbul olmayan kişi muamelesi görüyor.
Vaktiyle yakın olduğu bilinen kişiler de var kendisine ve akrabalarına bu muameleyi uygun görenler arasında.
Hizmetinde bulunduğu devlet kurumları da, parti ve parti gazetesinde birlikte oldukları da kendisini sahiplenmiyor.
Yukarıda bir yerlerde Enver Altaylı ile selamlaşma dışında bir muarefem olmadığını yazdığımı sanıyorum.
Burada onu ele alışım tarihin devamlılığına işaret etmek için…
Osmanlı hasreti Osmanlı’dan tevarüs ettiğimiz geleneklerle de devam ediyor; bunu vurgulamak istiyorum.
‘Yeni Osmanlı’ olmakla övünülüyor ya… Övünenlerin övünmeye hakları var.
Son bir soru: Vefat etmemiş ve mesleğini bugün de sürdürüyor olsaydı İrfan Ülkü acaba nasıl bir tavır sergilerdi?"