Dicle Eroğul yazdı...

Çin'e dava açan ilk Amerikan eyaleti Missouri, Pekin'i bilginin yayınlanmasını yasaklama, bilgi sızdıranları tutuklama ve insanların yaşamlarını kaybetmelerine yol açan ve küresel olarak ülkelere “onarılmaz zararlar” veren koronavirüsün bulaşıcı olduğunu inkar etme iddiaları ile suçluyor. Çin hükümeti, iktidardaki Çin Komünist Partisi ve diğer Çinli yetkililer ile kurumlar mahkemeye verilmiş durumda. Davayı açan Missouri savcısı, Çinli yetkilileri kamuoyunu yanıltarak, bilgi gizleyerek, mikrobun yayılmasını durdurmak için önlem almayarak, önlenebilecek olan bir küresel pandemiyi engellememekle itham ediyor. 

En azından dört eyalette daha Çin hükümetine karşı davalar açıldı. Bu davalarla, koronavirüs salgınını önlemedeki başarısızlığı ve tehlikeyi uluslararası topluma bildirmemesi nedenleriyle, Çin'in  verdiği zararı karşılamak için trilyonlarca dolar cezaya çarpıtılması isteniyor. Fakat bilirkişilere göre, bu davaların sonucunda Çin'den somut olarak tazminat alma olasılığı çok düşük. Uzmanlar, bu davaların çok uzun süreceğini çünkü 1976 tarihli Yabancı Egemen Dokunulmazlıklar Yasası (Foreign Sovereign Immunities Act “FSIA”)'nın, yabancı hükümetlere ABD içinde açılacak davalarda, birkaç istisna hariç, geniş bir hukuksal koruma sağladığını öne sürüyorlar. Çin'i mahkemeye verenler ise, davalarının söz konusu kanunda tanınan istisnalar kapsamında olduğunu çünkü Çin'in koronavirüs salgınına yol açan davranışının, sağlık hizmetlerinin yanısıra ticari açıdan da sonuçları olduğunu iddia ediyorlar.

Diğer yandan Nisan ayında Amerikan Kongresine, koronavirüs hakkında kasıtlı olarak yanlış yönlendirme yapmış olmaları durumunda Çin ve diğer ülkeleri egemen bağışıklıklarından mahrum bırakacak bir kanun tasarısı sunuldu. Bu kanunla Amerikan vatandaşlarına, şirketlerine ve yerel hükümetlere koronavirüsün yol açtığı ölümler, ızdırap ve acı ile ekonomik kayıplar için bu hükümetlere dava açma izni verilmiş oluyor. ABD Başkanı Donald Trump, Çin'in koronavirüs pandemisine bilerek yol açtığı ve dolayısıyla pandeminin sorumlusu olduğu ortaya çıkarsa, bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağını belirterek milyarlarca dolar tazminat vurgusu yapmıştı.   

İngiltere, Avustralya, İsveç, Almanya gibi ABD müttefikleri de, Çin'e soruşturma açma konusunda Trump yönetiminin çağrısına katıldılar. Avrupa Komisyonu Başkanı, koronavirüsün kaynağını araştırma konusunda yapılan çağrılara destek oldu, ancak sürece Çin'in de katılması gerektiğini vurguladı. Trump, koronavirüsün Çin'in Wuhan kentindeki bir laboratuvardan çıktığına dair kanıtı gördüğünü iddia etti, ancak soru üzerine bu kanıtı ifşa edemeyeceğini söyledi. Koronavirüsün kaynağını araştırmakta olan Amerikan istihbaratı, her ne kadar insan yapımı ya da genetiği değiştirilmiş olmadığı konusunda bilim dünyasıyla fikir birliği içinde olduğunu bildirse de, Wuhan laboratuvarındaki bir kaza nedeniyle ortaya çıkma olasılığını araştırdıklarını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da, Çinli yetkililerin koronavirüsün nereden kaynaklandığı konusunda güvenilir bir açıklama yapmadıklarını ve Amerikan yetkililerinin, laboratuvarlarını denetlemelerine izin vermediklerini belirten bir açıklama yaptı. Çinli yetkililer her ne kadar bu iddiaları reddetseler de, bu açıklamalarla Wuhan'daki laboratuvarın güvenliği ve koronavirüsün kaynağı olabileceği üzerinde ABD yetkililerince şüphe yaratıldı.

ABD'de benzer bir hukuki süreç, 2016 yılında yaşanmıştı. Obama'nın vetosuna rağmen kabul edilen  Terörizm Sponsorlarına Karşı Adalet Yasası (Justice Against Sponsors of Terrorism Act “JASTA” ) adlı 11 Eylül yasa tasarısı, hukuki birçok tartışmayı beraberinde getirmişti. ABD'de 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybedenlerin ailelerine, Suudi Arabistan'a dava açma olanağı getiren yasa tasarısı, ABD Başkanı Barack Obama tarafından veto edilmesine rağmen yeniden görüşülerek kabul edilmişti. Söz konusu yasa tasarısı ilk gündeme geldiğinde Suudi yönetimi, "ABD'deki toplam 750 milyar dolarlık varlığını satmakla" tehdit etmişti. Kongre'nin kararını hata olarak nitelendiren Obama, yasa ile yabancı egemen devletlerin ABD hukukuna karşı dokunulmazlığının kaldırılmasının diplomaside "mütekabiliyet" ilkesinin doğal sonucu olarak ABD'ye karşı da uygulanacağını, ülkeye uluslararası ilişkilerde ciddi zararlar vereceğini savunmuştu. Yasanın ABD'ye karşı da uygulanabilirliği akla Washington yönetiminin bağlantılı olduğu darbe ve işgalleri getirmiş, dolayısıyla uluslararası ilişkilerde büyük bir karmaşaya dönüşmesi beklenen sayısız dava açılma olasılığı gündeme gelmişti. İlk adımı, ABD'nin 2003 yılında işgal ettiği Irak atmıştı. Arap projesi adlı lobi grubu, ABD'ye açmaya hazırlandığı tazminat davası kapsamında, sivil hedeflerin vurulmasına ve ABD askerlerinin sivillere yönelik işkence ve kötü muamelelerine dair soruşturma yapılmasını öngörmüştü.

Eski ABD Cumhuriyetçi senatörü Larry Pressler ise Vietnam hükümeti ve Vietnamlıların da ABD'ye karşı dava açabileceğini ifade etmişti. 1966 1968 yılları arası Vietnam'da ABD ordusu adına görev yapan Pressler "Amerikalılar, Suudi Arabistan'ı dava ederse biz Vietnam gazileri açık hedef olacağız" diyerek endişesini dile getirmişti. Uluslararası yasalara uymadığı ve "egemenliğin dokunulmazlığı ilkesini ihlal ettiği" gerekçesiyle eleştirilen JASTA yasasının, ABD'ye karşı açılabilecek birçok terör davasına geçit vereceğinden endişe edilmişti. Bu yasa ile işgal gören Afganistan vatandaşları ve ABD'nin desteğini açıkça ilan ettiği PKK/ PYD saldırılarından zarar görenler, ABD'ye dava açabilirdi. ABD'nin, 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunan FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen'i Türkiye'ye iade etmemesi halinde, ABD'ye karşı FETÖ elebaşısını koruduğu için Türkiye'de terör davası açılabilmesi gündeme gelebilir, 15 Temmuz şehitlerinin aileleri ve mağdurlar da ABD'ye tazminat davası açabilirdi.

2018 yılı başlarında Suriye'de gerçekleştirilen Zeytin Dalı harekatı nedeniyle yaşanan gerilim sırasında, Ankara'da ABD'ye dava açılması tartışmaları yapılmıştı. Terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG’ye ABD'nin verdiği destekle ilgili tartışmalarda, Türkiye'nin haklılığının uluslararası platforma taşınması görüşleri dile getirilmişti. ABD’nin silah yardımında bulunduğu, lojistik destek verdiği YPG/PYD ile PKK ilişkisinin ispatlanmış olmasından yola çıkarak, ABD yönetiminin Amerikan anayasasına göre suç işlediğini, bunun da istenirse dava konusu olabileceği iddia edilmişti. Obama’nın başkan olduğu dönemde Beyaz Saray’da kurulan Terörle Mücadele İstihbarat Birimi’nin raporunda PYD ve PKK’nın ilişkisine vurgu yapıldığı belirtilerek, ABD yasalarında yer alan, “Listelenmiş terör örgütlerine destek vermek suçtur” hükmünün gündeme getirilebileceği vurgulanmıştı. Türkiye, bu rapora ve ABD'nin YPG'ye desteği konusunda ABD yetkililerince yapılmış olan açıklamalara ve verilen görüntülere atıf yaparak, ABD’nin suç işlediği iddiasıyla dava açabilirdi. Buna gerekçe olarak da YPG/PYD’ye yapılan silah desteği, eğitim ve bunu ispat eden açıklama, bilgi, belge ve fotoğraflar gösterilebilirdi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, bu konuda şu açıklamayı yapmıştı:

ABD bir terör örgütünü silahlandırmak, eğitim vermek gibi doğrudan terörizmi destek faaliyetleri içine girmiştir. Bu durum Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1371 (2001) ve 2017 yılında oybirliği ile kabul edilen 2370 (2017) sayılı kararlarına aykırıdır. ABD’nin haksız fiil sorumluluğu nedeniyle sorumluluğu doğabilecektir. Bu noktada Uluslararası Adalet Divanı’na müracaat meselesi gündeme gelebilir. BM Güvenlik konseyinde veto hakkı olan ABD ve diğer ülkelere karşı, yaptırım kararı alınamıyor. Bu noktada Türkiye veya başka bir ülke, kendine yönelik olsun olmasın, terör suçları kendi ülkesinde işlenmese dahi yargılama yetkisine sahip. Örneğin Irak işgalinde işlenen savaş suçları dolayısıyla dönemin ABD yetkililerini ülkeler kendi mahkemelerinde yargılayabilirler. Türkiye de PKK/PYD’ye verdiği silahlar nedeniyle ABD yetkililerini yargılayabilir.”

 * * *

PYD'ye olan desteği dışında, FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen'i barındırdığı ve  ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2018 Yılı Terörle Mücadele Raporu gibi birçok resmi kaynakta “sürgünde bir din adamı” nitelemesinde bulunarak Gülen'i koruduğu için gerek Ergenekon ve Balyoz gibi Kumpas Davalarında yargılananlar, gerekse de 15 Temmuz Şehit aileleri ve Gazileri, ABD hakkında dava açabilirler. 24 Nisan 2020 tarihinde NBC News gibi köklü bir Amerikan medya kuruluşu, Müslümanların sözcüsü kisvesiyle FETÖ elebaşısının yazısına yer veriyor. 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle haklarında suç duyurusu olan birçok kişiyi ABD barındırmaya devam ediyor.

 

Bugün ABD'nin, Çin'e açtığı davalar ve en tepedekilerce dile getirilen iddialar ile yürütmekte olduğu propaganda savaşlarının bir benzerini ABD'ye karşı biz neden yürütmüyoruz?  PKK/PYD, FETÖ gibi terör örgütlerine verdiği destekle, ülkemizin ve dolayısıyla milletimizin her bir ferdinin uğradıkları zarar nedeniyle, ABD'ye dava açma hak ve hukuku vardır. Ayrıca Ermeni “soykırım” yalanı ile Atalarımıza iftira attıkları gerekçesiyle manevi tazminat davası da açma hakkımız vardır. Bu gibi davaların hukuki sonuçları ne olursa olsun, siyasi sonuçları olacaktır.

İLK KURŞUN