ABD Deniz Piyade Kuvvetleri’nin eski istihbarat subayı Scott Ritter, Ukrayna operasyonuyla ilgili Batı’dan yayılan yanlış algıları çürüten açıklamalarda bulundu. Rusya’nın planları dahilinde başarıyla ilerlediğini vurgulayan Ritter, zaferin neden kaçınılmaz olduğunu anlattı
IŞIKGÜN AKFIRAT – LATİF BOLAT
ABD Ordusu’nun en seçkin askeri unsuru olan Deniz Piyade Gücü’nde (Marine Forces) uzun yıllar istihbarat subaylığı ve 1. Irak işgali sırasında Birleşmiş Milletler adına silah denetçiliği yapmış olan Scott Ritter gazetemizin sorularını yanıtladı. Yakın zamanda Batı’nın Rusya yalanlarını ifşa ettiği için Twitter hesabı askıya alınan Scott Ritter, hem askeri uzmanlığı hem de hakikate bağlılığı sebebiyle tüm dünyanın görüşlerine giderek daha fazla başvurulan bir isim. Söyleşimizin birinci bölümünü sorucevap şeklinde okuyucularımıza sunuyoruz.
‘RUSYA, SURİYE YAKLAŞIMI UYGULADI’
- Harekatın askeri stratejisi neydi? Şimdiye kadar ne kadar başarılı oldu?
Öncelikle Rusya normal bir askeri operasyon değil, bir özel harekat yürütüyor. Normal askeri operasyonlar doktrine göre yürütülür. Rus doktrini, ezici ateş gücünün kullanımını kitlesel kara gücüyle birleştirmektir. Toplarla vururlar, havaya uçururlar, en iyi zırhlı araçlarıyla düşman hattını delip geçerler. Ukrayna’da böyle olmadı. Ruslar tamamen farklı bir yaklaşımla hareket etti. Bir Rus generali buna “Suriye yaklaşımı” diyordu. Batı’da bu sözü duyar duymaz “Aha! Şimdi şehirleri havaya uçuracaklar.” dediler. Hayır. Rusya, Suriye’de cihatçı veya muhalif güçlerin bulunduğu sivil alanları Suriye ordusuyla birlikte çevreledi ve onlara çatışmadan çıkma fırsatı verdi. Rus ordusu ve polisi, sivil bölgelere verilen zararı en aza indirmek için otobüsler getirdi, insanları yükledi ve uzağa taşıdı. Dolayısıyla Ruslar, nihayetinde kötü istihbarata dayalı olmak zorunda olduğunu düşündüğüm Suriye yaklaşımını kullandılar.
Bununla birlikte Rus İstihbaratı’ndan 150 subayın tutuklandığını görüyoruz. Sanırım bu subaylar liderlerine Rus ordusunun Rusça konuşan nüfus tarafından hoş karşılanacağını ve Ukrayna ordusunun, en azından bir kısmının kışlalarında kalacağını ve savaşmayacaklarını söylediler. Bu elbette böyle olmadı. Rus harekâtının ilk safhalarında, Rus birliklerinin pusuya düştüğünü ve ağır kayıplar verdiğini gördük. Ruslar sahadaki gerçeğe uyum sağladı ve ilerlemeye devam etti. Operasyonun “birinci aşaması” dediğimiz süreçte, ki bu savaş alanına hazırlamak anlamına geliyordu, çok hafif bir yaklaşım izlediler.
‘KİEV’E UKRAYNA GÜÇLERİNİ BÖLMEK İÇİN GİRDİLER’
Rusların ilan ettikleri hedef, Donbass'ı özgürleştirmekti. Bunun için Donbass'ta mevzilenmiş bulunan 40 ile 80 bin Ukraynalı kuvveti yenmeleri gerekiyordu. Ancak en baştan yalnızca onlara odaklanırsak, bu bizi Ukrayna ordusunun geri kalanına karşı savunmasız bırakır, diye düşündüler. Ve Ukraynalılar hakkında ne derseniz deyin, yaman savaşıyorlar. İyi eğitilmişler, iyi yönetiliyorlar ve iyi donanımlılar. Bence kimse Ukraynalıların cesaretini veya profesyonelliğini küçük görmemeli. Azak Taburu'ndaki Nazileri bir kenara koyuyorum.
Operasyonun ilk aşaması, Ukrayna'daki bu kuvvetlerin büyük bir kısmını yerinde sabitleyerek savaş alanını hazırlamak için tasarlandı. Şimdi klasik bir askeri operasyon safhasına giriyorlar ama yaklaşımları yine de yumuşak. Hala sivil kayıpları ve sivil altyapı hasarını en aza indirmek istiyorlar. Kiev'e hatırı sayılır kuvvet yerleştirdiler ve Kiev'i bu Rus tehdidini savunmak için takviye birliklerini başkente yönlendirmeye zorladılar. Bu işgal için değildi. 1,3 milyonluk bir şehri 40 ila 50 bin askerle ele geçiremezsiniz. Onları oyaladılar.
‘UKRAYNA ÇÖKÜŞÜN EŞİĞİNDE’
Dünyada bir ayı aşkın yoğun muharebe harekatı yürütüp de, “Ben çıkıyorum, geri çekil, tankları tamir et, araçları tamir et, adamları besle, adamları dinlendir, yeniden savaşa hazırla” demeyen bir ordu bulamazsınız. Yani bu Rusların operasyonel bir duraklamasıydı. Şimdi Batı'daki insanlar “Aha! Bu, Rusların kaybettiği, Kiev'de yenildikleri anlamına geliyor.” diyorlar. Kiev'de yenilmediler. Kiev'de tam olarak istediklerini yaptılar ve Ukrayna ordusu bunu biliyor ve kabul ediyor.
Ukraynalıların şu anda kendi kayıpları için 23 bin dediklerini biliyorum. Hayır, daha ziyade 2030 bin civarında ve artıyor. Ukraynalılar şu anda çöküşün eşiğinde. Mariupol'daki kuvvetleri, tamamen yok edilme riskiyle karşı karşıya. Esas büyük savaş şimdi başlıyor. Savaş alanını şekillendiren, bir tarafta donakalmış ve dağılmış Ukrayna ordusu, diğer tarafta Kırım ile Rusya arasında bir kara köprüsü oluşturmuş olan Ruslar, artık hatırı sayılır bir operasyonel serbestliğe sahipler. Askerlerini yeniden konuşlandırıyorlar.
Ukrayna tarafı çok endişeli çünkü Ruslar, Donbass'taki Ukrayna gücünün kuzey ve güney kanadında onlara üstün gelen bir askeri güç yığıyor. Ve şu anda kıskaçların bir araya geldiğini görüyoruz. Tahmin ediyorum ki bir veya iki hafta içinde kıskaçlar kapanacak ve 60 bin Ukrayna askeri için yolun sonu görünecek. Ya ölecekler ya da teslim olacaklar, onlara kalmış.
‘ABD MUHAREBELERİ KAZANDI AMA SAVAŞI KAYBETTİ’
- Rus operasyonunun başarısızlığı veya başarısı konusundaki bu kafa karışıklığı, tüm dünyanın ABD'nin Afganistan'da, Yugoslavya'da, Bağdat'ta yaptıklarını Rusya'nın Ukrayna'da yaptığıyla karşılaştırmasından kaynaklanıyor. Burada bir başarı mı yoksa başarısızlık mı olduğunu daha anlaşılır kılmak için bir karşılaştırma yapabilir misiniz?
1991'de Irak, 8 yılda İran'a karşı kazandığı zaferden çıkan, çok iyi eğitimli, çok iyi donanımlı, dünyanın dördüncü büyük ordusuna sahipti. Birleşik Devletler onları yok etti. Ardından ABD, Irak ordusunun yeniden inşa edemeyeceği, yeniden donatamayacağı yaptırımlarla on yıl geçirdi. 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile karşı karşıya kalan ordu, eski varlığının yalnızca bir gölgesiydi. Manevra kabiliyetinden yoksun, birleşik silah operasyonlarından aciz. Iraklılar cesurdu, Fedain iyi savaştı, haklarını teslim edelim. Ama günün sonunda zafer kaçınılmazdı. Iraklıların ABD'yi yenmesinin hiçbir yolu yoktu. Ve ABD güçlerinin verdiği kayıpların az sayıda olması bunu kanıtlıyor.
Bundan sonra, Irak düşük yoğunluklu bir çatışma alanı haline geldi. Birleşik Devletler ve isyancı gruplar arasında bir savaş – ister Şii ister cihatçı isyan grupları olsun. Bu tamamen farklı bir savaş türü. Afganistan'da Taliban ile savaşıyorduk. Evet, örgütlüydüler, askeri oluşumları vardı ama ağır birlikleri yoktu. Öncelikli olarak hava gücüyle geldik. Ve onları yok ettik. 2021'de ölü sayısının 75 bin olduğu tahmin ediliyordu. İlk yıllarda savaşmak için tekrar ayağa kalktıklarında savaş alanında yenilmeye devam ettiler. Ancak Birleşik Devletler, şimdi çok daha fazla değil, yüksek değerli hedeflere odaklanan düşük yoğunluklu çatışmalarla savaşıyordu. Taliban da, Irak isyanı da kazandı. ABD bu iki savaşı da kaybetti. Neredeyse her muharebeyi kazandı ama savaşı kaybetti.
‘RUSYA, İNGİLTERE’DEN DAHA BÜYÜK BÖLGEYİ ELE GEÇİRDİ’
Rusya ise Avrupa'nın Rusya'dan sonra ikinci büyük ordusuyla savaşıyor. Bunu unutmayalım. Ve 2015'ten beri NATO standartlarına göre eğitim veren bir ordu. Dünyanın en iyi ekipmanlarına sahipler, en iyi liderliklerden bir tanesi, bir NATO vekil gücü olarak örgütlenmişler. Yani Ukrayna'da çok modern bir ordu ve tamamen farklı bir savaş yürütülüyor. ABD'nin 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana gördüğü hiçbir şeye benzemeyen bir savaş bu.
Ruslar şimdi çok büyük, çok yetenekli, çok iyi eğitimli ve çok motive olmuş bir düşmanla savaşıyorlar. Ve onları kesin bir şekilde yeniyorlar. Ruslar, konvoyların fazla ileri gittiği birkaç taktik muharebeyi kaybedecektir. Ancak sahadaki kuvvetler karşı karşıya geldiğinde, her seferinde Ruslar kazanıyor. Şimdi Ruslar, bazılarının istediği kadar hızlı gitmiyor. Hayır, yeterince hızlılar. Şu anda Birleşik Krallık'tan daha büyük bir alanı ele geçirdiler. Ve ilerlemeleri de aslında 1940 ve 1941'de Fransa ve Rusya’ya yönelik Alman Blitzkrieg'inden (yıldırım harekatı) daha hızlıydı. Rusları eleştirenler, Avrupa’da yapılan bir harekatta geniş çaplı birleşik silahlı savaşın gerçekliğini anlamıyorlar. Ruslar her iki taraf için de çok kanlı, çok ölümcül bir savaşı kazanıyor. Ama günün sonunda Rusların zaferi kaçınılmazdır.
‘TRUMP NATO’NUN AMACINI SORGULADI’
- Kasım 2022’de ABD’de çok önemli bir senato seçimleri olacağını biliyoruz. Amerika’daki iç politik durumla Ukrayna’daki çatışma arasında nasıl bir bağlantı var sizce?
Obama yönetiminin iktidardaki 8 yılda Putin’den kurtulmak için çabaladığını biliyoruz. 1991’de SSCB çökünce NATO’nun aslında varlık nedeni de ortadan kalkmıştı. NATO iki gerekçeyle varlığını sürdürdü. Birincisi, SSCB’ye doğuya doğru bir santim dahi genişlememe sözü verdikten sonra doğuya, Rus sınırına doğru 100 kilometreden fazla genişledi.
O zaman Rusya zayıftı ve buna karşı koyamadı. Oysa ABD Başkanı Clinton ve Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, NATO’nun doğuya genişlememesi için anlaşma yapmıştı. Bunlar hep belgelenmiştir, girip devlet güvenlik arşivlerine bakabilirsiniz.
Sonrasında ABD Başkanları George W. Bush, Obama geldi. NATO artık bir savunma örgütü değil, saldırı örgütü oldu. Sırbistan’ı, Libya’yı bombaladı. Bunlar aynı zamanda hükûmetleri devirme operasyonlarıydı. NATO’dan bahsederken, kuruluş amacını ve işlevini yitirmiş bir örgütten bahsediyoruz.
ABD Başkanı Trump bunun farkındaydı ve açık açık bunu söyledi. “NATO niye var, amacı ne, niye biz bunu finanse ediyoruz?” diye sorguladı. İşte Trump bu soruları sordu. Avrupa’nın ve ABD’deki paniği görüp, ne olup bitiyor diye anlamaya çalıştı. Çünkü uluslararası düzen şu temelin üzerine kurulmuş: NATO diye bir örgüt var ve dünyanın her yerinde her istediğini yapabiliyor. Ne Birleşmiş Milletler tüzüğünü tanıyor ne de uluslararası hukuku. Uluslararası düzen, hukuk temelinde değil, NATO’nun güdümündeki bazı “kurallar” temelinde belirlenir hale gelmiş. Trump da buna işaret ediyordu.
‘BIDEN’IN PEŞİNE TAKILAN AVRUPA, TAMAMEN HAZIRLIKSIZ’
Trump kaybedip, Biden başkan olunca Ruslar, Biden’ın ne yapacağını biliyorlardı. Çünkü Biden, Obama’nın başkan yardımcısıyken zaten 8 yıldır Ukrayna’daki siyaseti yönlendiriyordu. Biden yönetimi, Rusya sınıra 90 bin asker sevk edince Cenevre’ye uçtu ve Putin’in gözünün içine bakıp “eğer Ukrayna’ya girersen, bu hayatının en büyük hatası olacak, daha önce karşılaşmadığın derecede ağır yaptırımlarla karşılaşacaksın” minvalinden şeyler söyledi. Putin de Biden’a adeta “Pekâlâ, bilgilendirme için teşekkürler” diyerek ulusal güvenlik danışmanlarıyla birlikte planlama yaptı. Haziran 1991’den Şubat 1999’a kadar olan dönemi masaya yatırarak ABD’ye cevap olarak dünyanın en ağır karşıyaptırım stratejisini oluşturdular. O yüzden Rusya, bugün yaptırımlardan öyle beklendiği gibi darbe yemiş falan değil. Yaptırımlar Rusya’nın canını acıtmıyor demiyorum. Ama neticede ruble çakılmadı, borsalar çökmedi, Rus halkı aç kalmadı. Çünkü Rus hükûmeti hazırlıklıydı.
Peki bilin bakalım kim hazırlıklı değildi? Biden’ın deli saçmalıklarının peşinden gidenler hazırlıklı değildi. Avrupa’nın bir enerji planı var mıydı? Yoktu ve daha yeni ne yapabiliriz diye konuşuyorlar. Küresel sistemin çöküşüne hazırlıklı mıydılar? Hayır değillerdi ve şimdi pazarları çakılıyor, enerji fiyatları tırmanıyor. Alman fabrikaları, Fransız fabrikaları kapanıyor.
‘LE PEN DENGELERİ DEĞİŞTİRİR’
24 Nisan'da Fransa'da seçim var ve Marie Le Pen kazanabilir. Emmanuel Macron'un yeniden seçilmesi garanti değil. Marie Le Pen kazanırsa yakın zamanda ne Finlandiya’nın ne başka bir ülkenin NATO'ya katılacağını düşünmüyorum çünkü Fransa buna karşı çıkacaktır. Biliyorsunuz NATO'ya yeni katılım olması için 30 üyenin evet demesi gerekiyor. Ve zaten Le Pen “Ben bu NATO olayına girmiyorum. Putin ile dostane ilişkiler istiyorum.” dedi. Yani bence Le Pen kazanırsa, tüm bu Avrupa Birliği kurgusu ortadan kalkar ve Rusya söz konusu olduğunda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa için çöküş daha da korku verici hale gelir. Bu aynı zamanda Avrupa güvenliğinin başına gelebilecek en iyi şey olur. Çünkü Le Pen kazanırsa, NATO'nun Ruslarla oturup yeni bir Avrupa Güvenlik Çerçevesine barışçıl geçiş hakkında konuşmaktan başka seçeneği kalmayacaktır. Aydınlık