ABD ve Yunanistan, Türkiye karşıtı Savunma İşbirliği Anlaşması'nı 5 yıllığına yeniledi ve genişletti. İmzalanan metinde Türkiye kastedilerek Yunanistan’ın "casus belli kararı ile tehdit edildiği" iddia edildi. Türkiye’nin tehdit olduğu yönündeki ibare, ABD için de ilk kez yazılı bir metne girdi.

TÜRK DEGS Başkanı Amiral Cihat Yaycı, TBMM’nin 1995 yılındaki kararına atıf yapılmasıyla ilgili Aydınlık’a değerlendirmelerde bulundu. “Uyarıyorum! Yunan Dışişleri Bakanı’nın 1995 TBMM Kararı’na atıfta bulunması tesadüf değildir.” diyen Amiral Yaycı, şunları söyledi:

“Yunanistan yakında karasularını artırma çılgınlığında bulunabilir. Şimdiden gerekli tedbirler alınmalı, ikazlarda bulunulmalı ve böyle bir çılgınlığı asla kabul etmeyeceğimize dair kararlılığımız kuvvetlice vurgulanmalıdır. Takdir, yetki ve sorumluluk makam sahiplerine aittir.”

ADALAR DENİZİ’NDEKİ TERTİP

“Yunanistan, Adalar Denizi ve Akdeniz’de Türkiye ve Türk karşıtı ittifakı güçlendirmeye devam ediyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Türkiye’nin denizlerdeki hak ve egemenliğine her fırsatta saldıran YunanRum ittifakı, ABD ve Fransa gibi devletlerle de Türkiye’nin aleyhindeki hukuksuz adımlarını genişletmeye devam ediyor. Son gelişmelerle birlikte, ABD ve Fransa ile savunma anlaşmaları imzalayan Yunanistan, topraklarını yeni ABD ve Fransız üslerine açmanın yollarını arıyor. Tüm gelişmeler Yunanistan’ın egemenliği hususunda yeni soru işaretleri yaratırken, Adalar Denizi’ndeki Yunan silahlanmasına, Fransa ve ABD’den gelecek olası destekler de ülkemizin göz önünde bulundurması gereken bir olgu olarak durmaktadır. Adalar Denizi ve Akdeniz’deki saldırıların ardından gelen bu yeni hamleler, Türkiye’yi sadece karasularına sıkıştırmak için atılan adımlar değildir. Bu hamlelerle birlikte YunanRum ittifakı, Türkiye’yi anakarasına hapsetmenin küresel iş birlikleriyle formüllerini bulmaya çalışmaktadır. Adalar Denizi ve Akdeniz’deki hukuksuz ve haksız politikalarından taviz vermediği gibi yenilerini geliştiren YunanRum ittifakı, Türkiye aleyhindeki her faaliyete ve odağa da destekler sunmaktadır.”

3 MİL REJİMİNE DÖNÜLMELİ

Uluslararası hukuku göz önünde bulundurarak Türkiye’nin menfaat noktalarına değinen Amiral Yaycı, şöyle devam etti:

“Adalar Denizi’nde statüsü 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile değil, 1923 Lozan Anlaşması ile belirlenmiştir. Lozan’a göre karasuları 3 mildir. Yunanistan imzacı olduğu Lozan’a saygı göstermeli ve uymalıdır.

“TÜRK DEGS olarak ülkemizin aleyhinde gelişen küresel oyuna ve uluslararası komploya karşı tüm yetkili kişi ve kurumlarımızı teyakkuzda bulunmaya davet ediyoruz. Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz ekseninde gelişen YunanRum ittifakı komplolarına karşı proaktif politika gerekliliğine aktif kamuoyu diplomasisi önerisini bir kere daha yeniliyoruz.”

'CASUS BELLİ' KARARI NEDİR?

Yunanistan 31 Mayıs 1995'te Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni kabul ederek karasularını 12 mile çıkardığını açıklamıştı. TBMM ise buna karşılık, kamuoyunda 'casus belli kararı' olarak bilinen 8 Haziran 1995 tarihli kararı ile Adalar Denizi'nde karasularının genişletilmesine karşı Hükümete her türlü önlemi alma yetkisi vermişti. O dönem tüm partilerin katılımıyla yayınlanan metin şöyleydi: "Yunanistan, Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin, esas itibarıyla açık denizler ve okyanuslar için belirlenmiş bazı hükümlerinden yararlanarak, karasularını 12 mile çıkarmak isteğini ortaya atmıştır. Bu durum gerçekleştiği takdirde, Yunanistan, Ege Denizi'nin yaklaşık yüzde 72’sini egemenliği altına sokmuş olacaktır. Bir yarımada olan Türkiye’nin, dünya denizlerine ve okyanuslarına Yunan karasularından geçerek ulaşmasına yol açacak böyle bir durumu kabul etmesi asla düşünülemez. Türkiye’nin, Ege’de hayati menfaatleri vardır. TBMM, Yunanistan Hükümeti'nin Lozan'la kurulmuş dengeyi bozacak biçimde Ege’deki karasularını 6 milin ötesine çıkarma kararı almayacağını ümit etmekle birlikte, böyle bir olasılık durumunda, ülkemizin hayati menfaatlerini muhafaza ve müdafaa için, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne, askeri bakımdan gerekli görülecek olanlar da dahil olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna dostane duygularla duyurulmasına karar vermiştir."

Karasularının genişletilmesi konusu, Türkiye'nin dış politikasını belirleyen ve 'kırmızı kitap' olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde de öncelikli tehdit olarak yer almıştı.