2002 yılıydı.
San Francisco İstinaf Mahkemesi, "tanrıtanımaz(!)" bir Amerikan vatandaşının şikayeti üzerine açılan davada, ilkokullarda okutulan öğrenci andının "Tanrının varlığı ve kimliği gibi tamamiyle dini bir konuda görüş belirttiği" gerekçesiyle, anayasaya aykırı olduğuna karar verdi.
Sadece birkaç saat sonra, ABD Senatosu, öğrenci andını destekleyen bir karar metnine imza attı.
***
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, kararı "Gülünç" olarak tanımladı.
Beyaz Saray Sözcüsü Arie Fleischer, kararı bozdurmak üzere Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını açıkladı.
Bunun için "çalışacaklarını" üstüne basa basa vurgulayan Fleischer'ın sözleri, "sekülerizm"in ABD'ye "eski bir roman" kadar bile yakın olmadığının da itirafıydı. Zira, Amerikalı yargıçlara, "Yüksek Mahkeme'nin duvarında bile ''Tanrı ABD'yi ve bu yüce mahkemeyi korusun' yazdığını" hatırlatmakla kalmamış, "Tanrı"nın, "Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nin tam 4 yerinde anıldığını, Amerikan Kongresi'nin çalışmalarına her gün "duayla" başladığını, Amerikan parasının üzerinde "Tanrı'ya güveniriz" yazdığını" da vurgulamıştı.
***
Sadece Cumhuriyetçileri değil, karar Demokratları da ayağa kaldırmıştı.
Demokrat Senatör Bill Nelson, o günden bu yana nasıl olup da ithal edilmediğine hâlâ şaştığım bir ayrım yapacaktı; "Devletle kiliseyi ayırmak başka, devletle Tanrı'yı ayırmak başka"ydı!
Temsilciler Meclisi Başkanı Dennis Hastert, yargıçları 'goşist' (aşırı solcu) olarak tanımladı ve haykırdı:
Bizler elbette Tanrı'nın emrindeki bir toplumuz!..
***
Ayrıca bakınız:
"Tanrı, Amerika'nın dünyayı yönetmesini istiyor." ABD Başkanı Richard Nixon
"Amerikan Cumhuriyeti, Tanrı tarafından yönlendirilen bir devlettir. Bu cumhuriyetin liderleri yalnızca devlet adamı değil, aynı zamanda Tanrı'nın peygamberleridir." Senatör Albert Beveridge
"Tanrı ve ülkeyi kuranlar, ABD'yi laik bir ülke olarak tasarlamadılar." Senatör Katherine Harris
"Ben Ta nrı'dan bir görev aldım. Tanrı bana 'George, Afganistan'da teröristlerle savaş' dedi, savaştım. Sonra Tanrı yine bana 'George, Irak'taki zulmü bitir', dedi, bitirdim." ABD Başkanı George W. Bush
***
Bakmayın siz, CNN'de "ABD bu değil" diye atıp tutanlara; tam da "bu"ndan ibaretler aslında;
"Hz. Musa'yı vatanından eden firavun" olarak konumlandırdıkları İngiltere'ye karşı verdikleri "Bağımsızlık Savaşı"ndan bu yana, sımsıkı sarıldıkları Püriten metaforları uyarınca, Amerika'yı kendileri için "vaat edilmiş topraklar"/"Yeni İsrail"/"Tepede Parlayan Bir Şehir" varsayan, işledikleri bütün suç ve günahları da "Çöldeki Hizmet"/"kutsal görev" kılıfına sokan bir sözde saklı seçilmiş kafasından söz ediyoruz…
"Tanrı'nın emrinde ifadesi Eisenhower döneminde eklenmiş olsa da) andının dahi bizatihi bir baptist rahip tarafından yazılmış olması bir yana… "Yedi deniz"i sembolize eden tacı ve sol elindeki "Kitabı Mukaddes"le Özgürlük Abidesi'nin emsalsiz bir benlikle yükseldiği ABD'ye yeniden keşfe ne hacet;
Amerikan yerlileri için "Bu vahşi hayvanların tamamen imha edilmesi gerekiyor" diyerek bir soykırıma imza atmış olan George Washington'un, Amerikan Kongresi'ndeki ilk konuşmasında "Evreni yöneten yüce varlığa, Tanrı'ya yalvarması" neyse, siyahileri Washington'un Kızılderilileri gördüğünden farklı görmediği aşikar olan Donald Trump'ın arkasına St. Johns Kilisesi'ni alıp da protestoculara karşı "İncil açması" o!
Siyah ve iddia olunan "kripto Müslüman (!)" Obama da, nihayetinde Malcolm X'in "The Ballot or the Bullet/Oy veya Mermi" konuşmasına değil bir baptist papaz olan Martin Luther King'in, Malcolm'un "Washington'a saçmalık" dediği yürüyüşü sırasında yaptığı "I Have a Dream/Bir Hayalim Var"ına atıf yaparak oturmuştu Amerikan Başkanlık koltuğuna!
***
Sözün özü…
Biz fani Müslümanların, hem Ortadoğu'da üretilen kanlı kaoslarda hem de ülkemizde 12 Eylül'den 15 Temmuz'a kadar açılan her derin yarada tekrar tekrar tecrübe ettimiz üzere…
Bazen saldırarak bilemek, keskinleştirmek ve çatıştırmak, bazen de "diyalog"la "dönüştürmek" yoluyla toplumların "her şeylerini tahrip ederek", onları "derin bir boşluğa düşürerek", "anarşi ve intihar için olgun bir hale getirmek" yani din üzerinden savaştırmak gibi din üzerinden kurduğu suni ittifaklarla barıştırmak yahut en azından "lehine ittifaklar", "kamp"lar, "kuşak"lar oluşturmak, oldukça klişe bir Amerikan metodudur.
En iyi ihraç malı bunu yapmak üzere yetiştirdiği "misyonerleri(ajanları)" olan ve "yönetmenin" daha pratik bir yolunu henüz icat edememiş olan ABD'nin Başkanı, İncil'i bırakıp İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni sallayacak değildi herhalde elinde…
Selcan Taşçı/Yeniçağ