27 Eylül’ün sabah saatlerinde Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarında başlayan çatışmalar sıcaklığını koruyor. Azerbaycan ordusu, işgal altındaki toprakları kurtarmak için Ermenistan ordusuna yönelik başlattığı karşı saldırıyı sürdürürken, Paşinyan yönetimi ise açıklamaları ile Türkiye’yi hedef almaya devam ediyor.
Sahada beklemedikleri sonuçlarla karşılaşan Ermenistan yönetimi başarısızlıkları sonucunda sahadaki ‘ana aktör’ün Türkiye olduğunu öne sürmeye başladı.
Diğer yandan da Atlantik medyası tarafından Türkiye’nin Rusya ve İran ile ilişkilerini hedef alan ve Paşinyan yönetiminin kışkırtmalarından ABD’yi değil de, Moskova ve Tahran yönetimlerini sorumlu tutan bir propaganda süreci yürütülüyor.
Wagner’in sahibi olarak gösterilen Rus iş insanı Yevgeniy Viktoroviç Prigojin önceki gün Aydınlık gazetesine verdiği demeçte bu propagandaya yanıt vererek, Türkiye’nin Karabağ çatışmasına müdahil olma hakkına sahip olduğunu belirtti. Paşinyan’ın turuncu devrimle iktidara geldiğini kaydeden Prigojin, Karabağ’daki olayları ise ABD’nin kışkırttığını söyledi.
İran Hükümet Sözcüsü Ali Rabii de yaptığı açıklamada, “Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü konusundaki tutumumuz açık. İran, Türkiye ve Rusya bu sorunu çözebilirler” dedi.
Sahadaki ve diplomasi alanındaki gelişmeleri ve çözümü uzmanlara sorduk.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBH) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ve Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Uluslararası İlişkiler Uzman Prof. Dr. Hasan Ünal gelişmeleri Aydınlık’a yorumladı.
‘BÖLGE ÜLKELERİ KRİZİ FIRSATA ÇEVİREBİLİR’
Rusya’nın tavrını değerlendiren Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, ‘Wagner bağlantılı bu kişinin açıklamaları Rus dış politikasının diğer açıklamaları ile paralel ve birbirini tamamlayıcı nitelikte. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da yakın dönemde paralel açıklamalarda bulunmuştu. Rusya’nın bu son Karabağ krizindeki tutumu bölgedeki çatışmaları net bir şekilde kendi güvenliğini ve çıkarlarını tehdit edebilecek bir sorun olarak görmeye başlaması ile açıklanabilir” dedi.
ABD’nin Kafkaslarda Rusya’yı çevreleme politikasına değinen Erol, şöyle devam etti:
“Rusya’nın yakın çevresindeki Belarus, Ukrayna, dondurulmuş olsa da Gürcistan krizleri, bir de üstüne Karabağ sorunu Moskova açısından Batı’nın kendisini baskılamaya ve çevrelemeye yönelik politikası olarak değerlendiriliyor. Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın iktidara gelişi de Batı’nın çevreleme politikası bağlamında değerlendiriliyor. Son Ermeni saldırıları ise Rusya tarafından Batı’nın kendisine yeni operasyon ve müdahale alanları açma girişimi olarak görülüyor. Buna karşı Rusya da daha önce 5 rayon olarak ortaya koyduğu sınırlamayı kaldırarak, işgal edilmiş tüm Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılabileceğine yönelik bir yeşil ışık yakmış vaziyette. Burada Rusya’nın kırmızı çizgisi Ermenistan topaklarına Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin girmemesi. Böylece Rusya hem Ermenistan’a göz dağı vererek sınırlılıklarını hatırlatıyor hem de Paşinyan yönetiminin başta Ermeni kamuoyu olmak üzere elini zayıflatıyor. Rusya ayrıca bu hamle ile Azerbaycan ile olan ilişkilerini de kuvvetlendirme yoluna gidiyor.”
‘İŞBİRLİKÇİ LİDERLERE BÖLGESEL TAVIR’
Karabağ sorununun çözümünde Astana modelinin uygulanabileceğini vurgulayan Erol şunları söyledi: “Rusya’nın bu politikası, bölgede İran ve Türkiye’yi tehdit eden diğer krizler de göz önünde bulundurulduğunda, yakın çevrelerde krizleri önleyici bir işbirliği modeline doğru gidiyor. Bu yol daha önce Astana süreci ile Suriye’de izlendi. Rusya, İran ve Türkiye bölgesel sorunların bölge ülkeleri ile çözülebileceği iradesini ortaya koydular. Hem Suriye hem Irak bağlamında Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin çok daha derinlemesine bir başarı kazanmasının önüne geçtiler. Irak’ta Barzani hedefine ulaşamadı. Suriye’de de süreç Amerika’nın kontrolünden çıktı. Bu krizler İran açısından da şunu gösterdi, Türkiye ile işbirliği yapıldığı takdirde kendisini de tehdit eden PJAK gibi terör oluşumlarının önüne geçildi. İran’ın yakın çevreye dönük işbirliği anlayışı bundan sonraki politikaları açısından da bir örnek oluşturdu.”
İRAN’I DA GÜÇLENDİRİR
Erol, İran’ın Karabağ politikasını ise şöyle değerlendirdi: “Rusya’nın Karabağ açısından politika değişikliği İran’ın da dikkatini çekmiş gibi görünüyor. Kafkaslarda bölge ülkeleri arasında bir kriz oluşmasının engellenmesi için İran da Ermenistan’a Rusya gibi tepki vermeye başladı. İran hem Azerbaycan’ı kazanmaya çalışıyor hem de Ermenistan üzerinden oynanan oyunu bozma niyetinde. Dolayısıyla Karabağ’da, Irak’ta ve Suriye’de daha önce örneği görülen ve Rusya, Türkiye, İran tarafından uygulanan işbirliği modeli uygulanabilir. Bölgesel sorunlar bölge ülkeleri arasında çözülmeli. Bu husus, emperyalizm ile işbirliği yapmaya çalışan bölgesel liderlere karşı da gerekli tavrın ortaya konması açısından da önemli.”
ATATÜRKLENİN DAYANIŞMASI YOL GÖSTERİCİ
Milli Mücadele döneminde emperyalizme karşı Mustafa Kemal Atatürk ve Lenin arasında yapılan işbirliğine dikkat çeken Erol, bu işbirliğinin bugün de yol gösterici olduğunu belirtti: “Tarihte Dağlık Karabağ’da yaşananların bir örneği Mustafa Kemal Atatürk ve Lenin arasında, Gümrü Anlaşmasına giden süreçte işbirliği olarak kendini göstermiştir. Her iki lider de kendilerini tehdit eden devletlere karşı işbirliği yapmaktan çekinmemiştir. Bugün de Karabağ sorununda Rusya’nın tutumu ve AnkaraMoskova arasındaki mevcut durum bunu teyit etmektedir. Kriz beklentileri boşa çıkmıştır. İran’ın da sonradan net bir tutum takınmaya başlamasıyla birlikte Dağlık Karabağ üzerinden yürütülen kriz provokasyonunun tutmadığı görülmektedir. Türkiye için Azerbaycan, İran ve Rusya’nın içinde olduğu daha güçlü bir işbirliği açısından bu kriz bir fırsat olarak da öne çıkmaktadır. Taraflar bunu değerlendirirse, bölge devletlerinin inisiyatifi çerçevesinde önemli bir işbirliği alanı oluşturulabilecektir. Bu krizin en büyük kazanımı bu olacaktır. Böylece, Batı’nın müdahale alanlarından biri ortadan kalkacaktır.
‘MİNSK YERİNE ASTANA MODELİ’
Dağlık Karabağ’da yaşanan gelişmeleri değerlendiren Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, 90’larda Ermenistan’a Rusya’nın ve diasporanın desteğinin büyük olduğunu, ancak bugün konjonktürün tamamen değiştiğini söyledi: “Bugünkü konjonktür tamamen farklıdır. Azerbaycan son 27 yılda vatan toprağı kaybetmenin derslerini almıştır. Türkiye 90’lı yılların sonundan itibaren çok doğru bir hamle yaparak, Azerbaycan’daki askeri eğitim ve işbirliği faaliyetlerini çok kapsamlı ve etkin bir şekilde yürütebilmiştir. Neticede 27 yılda Azerbaycan’da ciddi bir askeri hazırlık birikimi ve komuta yapısı oluşturulmuştur. Türkiye askeri yardıma başladığından bu yana sadece Azerbaycan’da değil Türkiye’deki harp okullarında da eğitilen subaylar neredeyse albay veya general rütbelerine erişmiştir. Bu çok önemli bir faktördür.”
TÜRKRUS İLİŞKİLERİ HEDEFTE
Ermenistan’ın kışkırtmaları ile aynı zamanda TürkRus ilişkilerinin de hedef alındığını vurgulayan Gürdeniz, şunları söyledi: “Ermenistan’da ABD yanlısı, Soros fonlarıyla desteklenen Ermenistan diasporasının kontrol ve desteğindeki STK’lar ile güçlenen ve bir nevi turuncu devrim ile iktidara yürüyen Paşinyan, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne, Rusya’nın hamiliğine ve geçtiğimiz yıl deklare edilen Karabağ sorununa çözüm getiren Lavrov planına rağmen, ABD kışkırtması ile Azerbaycan’ın üzerine saldırmıştır. Temmuzdaki Tovuz saldırısında bir nevi tecrübe yapılmış, geçtiğimiz günlerde başlayan Karabağ saldırısı ile bu saldırılar devam etmiştir. Burada hedef Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden meşgul edilmesi, TürkRus ilişkilerinin kötüleşmesinin tetiklenmesi ve ABD’ye bölge jeopolitiğinde ‘senin dediklerini uygulayacağım’ mesajının verilmesidir. Ancak, bu strateji geri tepmiştir. Bu saatten sonra, sahada stratejik üstünlük sağlayan Azerbaycan’ın ciddi stratejik kazanımlar elde etmeden durması veya geri çekilmesi beklenemez, beklenmemelidir.”
ERMENİSTAN HÜKÜMETİNİN RUSYA DÜŞMANLIĞI
Moskova’nın Ermenistan’ın ihanetine uğradığını söyleyen Gürdeniz şöyle devam etti:
“Rusya, yıllardır hamiliğini yaptığı Ermenistan’ın ihanetine uğramıştır. Avrupa’daki en büyük Amerikan elçiliği Erivan’dadır. Ermenistan da Nazilerle işbirliği yapan İkinci Dünya Savaşı militanlarının heykelleri dikilmektedir. Ermenistan hükümetinin Rusya karşıtlığı neredeyse Ukrayna seviyesine ulaşmaktadır. Rusya, jeopolitik hamleler yapan bir ülkedir. Diplomasi ve söz düellosuna rağbet etmez. Bunu 2008’de Gürcistan’da, 2014’te Kırım’da ve şimdi de Karabağ’da görüyoruz. Rusya’nın Ermenistan’ı cezalandırdığını söyleyebiliriz. Güneyinde yeni bir ‘Saakaşvili fiyaskosuna’ izin vermeyeceğini bekleyebiliriz. Aksi takdirde 5 gün boyunca devam eden bu harekata mutlaka müdahalesi olurdu diye düşünüyorum.”
MOSKOVA TÜRKİYE’Yİ KAFKASLARDA RAHATLATTI
Rusya’nın şu an Karabağ krizine yaklaşımının Türkiye’ye de önemli bir mesaj olduğunu belirten Gürdeniz şöyle devam etti:
“Rusya bu davranışıyla Türkiye’ye de büyük bir mesaj vermiştir. Doğu Akdeniz’de kuşatılan Türkiye’ye, Kafkasya’da Azerbaycan üzerinden bir nevi stratejik rahatlama sağlamıştır. Zira, 27 yıldır süren Dağlık Karabağ sorunu TürkRus ilişkilerinin en dikenli alanıydı. Rusya Türkiye’ye bu alanda kanaatimce jeopolitik manevra yapabilecek bir imkan sağlamıştır. Batı dezenformasyonu Türkiye’deki güçlü Atlantik medyası ve akademi dünyası ile TürkRus ilişkilerini Ermenistan üzerinden bozma gayretlerine devam edecektir. 100 yıl önce Türkiye’nin yaşadıkları ile bugün yaşananlar benzerlik içermektedir.”
AZERBAYCAN’IN BAŞARISINDA TÜRKİYERUSYA ROLÜ
“Unutulmamalıdır ki, 100 yıl önceki Atatürk Lenin dostluğu bugünkü Doğu sınırlarımızı belirlemiş, ve bu süreçte temel askeri harekat TürkRus işbirliği ile General Karabekir’in 15. Kolordusunun Ermenilere karşı elde ettiği zaferle belirlenmiştir. 100 yıl sonra bugün de Azerbaycan’ın bu başarısında Türkiye’nin askeri yönden, Rusya’nın da siyasi yönden rolü olduğunu inkar edemeyiz. Bu durum bize bir kez daha göstermiştir ki Asya yüzyılına girdiğimiz ve şu günlerde emperyalizme karşı verilecek mücadelede en büyük mesaj, Türkiye ile Rusya’nın arasının açılma gayretlerine rağmen, gerçek hayatta bölge jeopolitiğini Atlantik sisteminin değil, Türkiye, Rusya, İran gibi Asya güçlerinin belirleyeceğidir. Sonuç olarak, bu askeri başarı döneminden sonra Minsk süreci yerine, İran, Rusya ve Türkiye’nin olduğu Astana süreci dikkate alınmalıdır.”
KARABAĞ SORUNUNU TÜRKİYE VE RUSYA ÇÖZER
Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Uluslararası İlişkiler Uzman Prof. Dr. Hasan Ünal Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan sorunları Rusya ve Türkiye’nin birlikte çözebileceğini bildirdi.
Moskova’nın Ermenistan yönetiminin saldırganlığından duyduğu endişenin ve aynı zamanda Paşinyan yönetiminden duyduğu rahatsızlığın çok açık olduğunu kaydeden Ünal, Rusya’nın Azerbaycan’ın işgal edilmiş toprakları geri almak için mücadelesinde, işgal edilmiş topraklarda ilerlemesinden rahatsız olmadığını ve şu ana kadar da ciddi bir itirazda bulunmadığını söyledi.
Ünal, “Olayın çözümü belli, Ermenistan işgal ettiği topraklardan çekilecek. Bunun birkaç yolu var. Ya Azerbaycan doğrudan silahla işgal altındaki topraklarını geri alacak ya da Rusya, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi konusunda tutumunu net bir şekilde açıklayıp Türkiye’ye güvence verecek. Türkiye ve Rusya birlikte hareket eder ve olaya el koyarsa sorun çözülür” dedi.
İNGİLİZ SEDDİNİ BİRLİKTE AŞTIK!
TürkRus dostluğu 100 yıl önce Kafkaslarda İngiltere’nin örmeye çalıştığı Kafkas seddini yardı ve bizim Doğu sınırımızı belirledi. Bu sınır bugüne kadar hiç değişmedi ve iki ülkenin en önemli güvencesi.
19181921 arasında Kafkasya’da İngilizler, ErmenistanGürcistan ve Azerbaycan’dan oluşan üçlü bloğu Menşevik yönetimlerle birleştirerek; Rusya ve Türkiye’ye karşı bölgede kullanmak ve bir set oluşturmak için uğraştı. Bu yönetimler iki ülke arasında set oldu. İkili ilişkileri bozdu. Hatta Rusya’dan gelen altın trenlerine Ermeniler el koymak istedi. Silah akışını da engelledi. Bu durum iki ülke arasında ciddi sorun yarattı.
EMPERYALİZME KARŞI BOLŞEVİKTÜRK DOSTLUĞU
Bu tehlikeyi erkenden gören Mustafa Kemal, 5 Şubat 1920’de ordu birliklerine gönderdiği uyarıcı mektupta şu ifadeleri kullandı: “İtilaf devletleri Bolşevikler ile Türklerin arasını Kafkas milletleri vasıtasıyla kesmek planını bulmuşlardır… Kafkasya seddinin yapılmasını Türkiye'nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”
25 Şubat 1921’de Rus ordusu Gürcistan’a girdiği sırada Türk ordusu da hareket etti. Türkiye ile Rusya arasında 16 Mart 1921 tarihinde Dostluk ve İşbirliği Antlaşması imzalandı. 21 Mart’ta ordumuz Batum’tan çekildi. 13 Ekim 1921 günü yapılan Kars Antlaşması’yla Batum Gürcistan’a bırakılarak ordumuz Gürcistan’dan tamamen geri çekildi. Doğu sınırlarımız da kesin şekilde belirlenmiş oldu. Bu adımlar TürkSovyet dostluğunun önündeki engelleri de aştı. Doğu’da sağlam bir dayanak oluşturdu.
‘AMAÇ ANKARA VE MOSKOVA’YI KARŞI KARŞIYA GETİRMEK’
Azerbaycan'ın Moskova Büyükelçisi Polad Bülbüloğlu, Ermenistan'ın Türkiye ve Rusya'yı karşı karşıya getirmeye çalıştığını söyleyerek sert tepki gösterdi. Fuad Safarov’un haberine göre, Rus RBK medya kurumuna konuşan Azerbaycan Büyükelçisi Bülbüloğlu, "Türk F16 savaş uçaklarının Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinde çatışmalarda yer aldığı ve Ankara'nın Azerbaycan'a Suriye'den paralı askerler gönderdiği" gibi çeşitli iddiaları yalanlayarak, "Burada amaç, Türkiye ve Rusya'yı karşı karşıya getirmektir" dedi.
İRAN’DAN TERÖR AÇIKLAMASI
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade de, Azerbaycan ve Ermenistan geriliminde PKK, PJAK ve Suriyeli militanların İran’ı tehdit etmelerine izin vermeyeceklerini söyledi.
Hatipzade, Azerbaycan ve Ermenistan sınırlarına söz konusu örgüt ve militanların gönderildiğine ilişkin iddialarının henüz netlik kazanmadığını belirterek, “Azerbaycan ve Ermenistan geriliminde terör örgütü PKK, PJAK ve Suriye’den militanların İran’ı tehdit etmelerine izin vermeyeceğiz” dedi.
Aydınlık