Trump'ın bu politikasının ABD dış politikasında yüksek seviyelerdeki askeri harcama, dünya çapında büyük bir üs ağına, küresel askeri müdahale tutkusu ve tahripkar/yıkıcı bir silah endüstrisine dayalı ana hattan vazgeçebilmesinin karşısında gerçekçi durmadığını dile getiren Babacan, "Nitekim öyle olmadı da. Yani, ilk dönemlerde çokça dillendirilenin aksine, içe kapanan bir ABD değil, mevcut hegemonyasını muhafaza edip yeniden pozisyonlandırmak adına küresel düzeyde hamleler yapan bir ABD olduğu pekala söylenebilir Trump dönemi için. Trump, ABD'nin hegamonik siyasetini paraya tahvil ederek artık açık bedeller karşılığında bu taahhütleri sürdüreceğini deklare eden bir yol izledi." diye konuştu.
Trump'ın ABD'nin kendisinden önceki dış siyasetini büyük ölçüde devam ettirdiğini aktaran Babacan, şöyle devam etti:
"Nükleer silah modernizasyonu programına trilyonlarca dolar aktarmayı programına alan, Rusya'ya karşı 'Avrupa Güvencesi İnisiyatifi' kapsamında Doğu Avrupa'ya binlerce asker gönderen, toplamda 170 bin askerinin denizaşırı görevlerde bulunduğu, NATO'ya dair tüm operasyonel eleştirileri bir yana, görev süresince NATO'nun birliği ve güvenlik hassasiyetlerinin başat aktörü olmayı sürdürerek kuruma kaynak artırmaya devam eden, Polonya'da daimi bir askeri üs için müzakereler yürüten, AsyaPasifik'te Çin'e karşı blok inşası kapsamında Tayvan, Japonya ve Güney Kore ile ilişkileri derinleştiren ve Çin'in ısrarlı ikazlarına karşın Güney Çin Denizi'nde ABD donanmasının seyrüsefer devriyelerini artırırken bir yandan da tek taraflı ithalat vergisi koyan, Afganistan ve Suriye'den asker çekme söylemine karşın her iki ülkedeki askeri varlığını ileri adımlarla tahkim ettiren, İran'a karşı Orta Doğu'da politikmezhepsel bir blok kurarak sistematik çevreleme politikası inşa eden, Yemen'de Suudi önderliğindeki savaşa ABD'yi suç ortağı yapan Obama politikalarını kaldığı yerden devam ettiren, hatta bu başlık ve Kaşıkçı cinayetine ilişkin takınılan tutum da dahil olmak üzere Riyad ile olan bağlamın kapsamını genişleten bir politikalar bütünü, Trump döneminin küresel siyaset fotoğrafında ilk göze çarpanlar."
Babacan, Trump'ın yerleşik norm ve uluslararası anlaşmalara ABD'nin çıkarları açısından somut sonuç odaklı bakan bir lider olduğuna vurgu yaparak, kendisinin gerektiğinde tek taraflılık üzerinden yürüten taciriş adamı müzakereciliğine sahip bir figür olduğunu anımsattı.
Yeni başkan Joe Biden'in, Trump'ın aksine, tek taraflılığa karşı geleneksel çizgiye dönen ve kurumsal zeminde hareket eden bir figür olduğunu belirten Babacan, şunları kaydetti:
"Devlet aklının gerekleri doğrultusunda 'Amerikan rüyası'nın tadil ve tahkim ettirileceğine dönük küresel düzeyde bir inanç ve güven inşası çabası öne çıkacak. Bunun için ise bir tarafta liberal uluslararasıcılığın normlarına yaslanan retorik ve söylemsel bir tazelenme, bir tarafta ise kurumsal zemine dayalı ve çok taraflılığı (bölgesel ve küresel yapılar, anlaşmalar ve ittifaklara yeniden vurgu) işleten bir küresel liderlik siyaseti göreceğiz. NATO ittifakının bizatihi varlığı, etkinliği, gücü ve dayandığı söylenen normlarına dönük bir kuvvetlendirmeyeniden yapılandırma çabasını beklemek, bu bağlamda mümkün."
Babacan, Biden'in Barack Obama'nın yardımcısı iken iki dönem boyunca Orta Doğu'dan sorumlu olduğunu hatırlatarak, özellikle Obama'nın ikinci döneminden bugünlere bölgede istikrarsızlık üreten politikalarının, tamamlanmamış ve açık bırakılmış gerilim hatlarının Orta DoğuAfrikaKafkasya'ya dayatıldığını, Trump'a iç savaşlar, terör yapılanmalarının artan etkinliğini ve mezhep eksenli gerilimler bıraktığını vurguladı.
"PYDYPG'Yİ LEGAL BİR MUHALEFET YAPISI OLARAK TAHKİM ETTİRME YOLUNDA BİR STRATEJİYİ BEKLEYEBİLİRİZ"
Babacan, Biden'ın başkanlık döneminde, Savunma Bakanlığında (Pentagon) ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) öncelik tanımlamaları doğrultusunda Orta Doğu'ya ilişkin stratejisinin ana yönünün ve askeri varlığın tahkiminin süreceğini öngörmenin mümkün olduğunu anlattı.
Orta Doğu'daki en önemli başlığı Suriye'nin kapladığına işaret eden Babacan, şöyle devam etti:
"Obama döneminde başlayıp Trump döneminde aynen sürdürülen temel stratejisi gereği, Suriye'nin kuzeydoğusunda, az maliyetli ve geriden yönlendirilen, enerji ve İsrail'in güvenliği başlıklarına bir nevi garantörlük hizmeti sunacak vekilparamiliterterör güçlerine daha da yatırım yapılacağı, hatta iç yapılanmalarında birtakım niteliksel değişikliklere gidilebileceği beklenebilir. Yani meşruiyet anlamında uluslararası toplumun onayını da kazanabilmek adına PYDYPG unsurlarının içeriğinde bir niteliksel değişime gitmek suretiyle, bizatihi kendisi tarafından da resmi olarak terör örgütü kabul edilen PKK'nın görünür unsurlarının Irak tarafına çekilerek, bu yapıyı (PYDYPG) legal bir muhalefet yapısı olarak tahkim ettirme yolunda bir stratejiyi bekleyebiliriz. Türkiye'nin bu meseleye dair güvenlik hassasiyetlerinin de bu yeni mimariyle birlikte manipüle ve ikna edilmesi tasarlanan uluslararası toplum üzerinden dışsal bir baskılanmaya uğratılma çabası, bu bakımdan önümüze çıkacak muhtemel bir senaryo olabilir. Özetle Türkiye burada, hibrit bir baskılama stratejisi ile karşı karşıya kalabilir."
Babacan, Doğu Akdeniz'deki mevcut duruma vurgu yaparak, Biden döneminde bu bölgede daha aktif bir Amerikan politikası beklenebileceğine dikkati çekti.
Biden'ın İranKörfezİsrail dengesini işletme biçiminin ise Trump'tan belki de en belirgin farklılaşabileceği alan olacağını dile getiren Babacan, "Ne var ki Amerikan devlet politikasının soğuk savaş boyunca ve sonraki süreçte hep ulaşmayı hedeflediği Arapİsrail normalleşmesini elinden kaçırabilecek hamlelerden de özenle uzak duracaktır. Arapİsrail yakınlaşmasını sağlayan parametrelerden biri olan Trump döneminde SuudiBAE ekseniyle olan angajmanın, İran ile nükleer müzakere ve anlaşmaya yeniden oturmayı düşünebilecek bir Biden yönetimi açısından nereye konacağı, çetrefilli bir husus olarak duruyor." ifadelerini kullandı.
Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdurrahman Babacan:
"Joe Biden'ın başkanlığı döneminde, Pentagon CENTCOM'un öncelik tanımlamaları doğrultusunda, Orta Doğu'ya ilişkin stratejisinin ana yönünün ve askeri varlığın tahkiminin süreceğini öngörmek mümkün. Orta Doğu'daki en önemli başlığı Suriye kaplıyor"
"Suriye'nin kuzeydoğusunda, az maliyetli ve geriden yönlendirilen, enerji ve İsrail'in güvenliği başlıklarına bir nevi garantörlük hizmeti sunacak vekilparamiliterterör güçlerine daha da yatırım yapılacağı, hatta iç yapılanmalarında birtakım niteliksel değişikliklere gidilebileceği beklenebilir"