Eğer milli bir sporcuysanız, olimpiyatlarda pek çok rakibinizi yenebilirsiniz. Peki, isminizin anlamını yenebilir misiniz? Yaşar Erkan, altın madalya almasıyla ‘çaresiz’ anlamına gelen eski soyadını da yenmişti. O Türkiye’ye altını, Atatürk de ona ‘bir topluluğun ileri gelenlerinden’ anlamına gelen soyadını hediye etti.
1936 BERLİN OLİMPİYATLARI’NA İLK ADIM
Pek çok kişinin paha biçilmez duyguları paylaşmasını sağlayan ve gurur tablolarının başrolü olan olimpiyat altının içinde ne kadar altın bulunduğunu neredeyse herkes düşünmüştür. Milli sporcuların uğruna çok ter döktüğü madalya, gerçekten de içinde 6 gramdan az bulunan ‘altın’ için mi hayalleri süslüyordu? Yoksa milli duyguların kilolarca altından büyük değeri, dünyanın dört bir yanından sporcuların ışıl ışıl parlayan altın madalyayı kazanmasındaki motivasyon muydu? Sonuçlar açıklandığında madalyanın rengi ne olursa olsun, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda sporcular en yüksek performansı göstermek uğruna savaşıyordu. O yıl olimpiyat oyunlarındaki 21 daldan bir ‘altın’ da Türkiye’ye gelmek üzereydi. Ata sporumuz olan güreşte bir pehlivan tüm rakiplerini ‘çaresiz’ bırakmış ve artık finalde yarışmaya hazırlanıyordu. Yaşar Erkan’ın hayatında bir dönüm noktası, Türk spor tarihindeki ‘ilk’ gelmek üzereydi!
Çocukluk yıllarından itibaren güçlü fiziğiyle dikkat çeken Yaşar Erkan’ın hikâyesi 1912 yılında Erzincan'ın Refahiye ilçesinde başladı. Eski bir pehlivan olan babasının yönlendirmesiyle adım attığı güreş yolculuğu, onu 4 yaşındayken İstanbul Kumkapı güreş kulübüne getirecek, sonra Berlin’de olimpiyat şampiyonu yapacaktı. Henüz ilkokul yıllarındayken bile Yaşar'ın enerjisi ve yeteneği, yaşıtları arasında dikkat çekiyordu. O dönem milli takım antrenörü olan Raoul Peter da gözünü Yaşar Erkan’a çevirmişti. Peter’ın Erkan’la ilgili tek bir isteği vardı. Yetenekli genci Avrupa standartlarında yetiştirecekti. Erkan tam da kendisinden beklendiği gibi tüm yeteneğiyle güreşe bağlanmış ve artık grekoromen stilde ustalaşmıştı. Üstelik 21 yaşında milli takıma adım atan sporcunun elinde ülkesini gururlandıracak bir fırsat da vardı. 1936 Berlin Olimpiyatları!
'EN BÜYÜK ARZUM DÜNYA ŞAMPİYONU OLMAK'
Yaşar Erkan 1933 yılında Milli Takım'a seçilmiş ve uluslararası müsabakalarda zaferden zafere koşmaya başlamıştı. Asıl hedefine ulaşması için 3 yıl beklemesi gereken Erkan, o yıllarda da Balkan Şampiyonası'nda üst üste 3 yıl şampiyonluğa ulaşmıştı. Yani altın madalyalar birbiri ardına geliyor, Türk pehlivanın mücadelesi dilden dile yayılıyordu. Çocukluk yıllarından itibaren dikkat çeken genç sporcu için asıl hedef ise 1936’daki Berlin Olimpiyatları’ydı. Henüz hiç olimpiyat madalyası olmayan Türkiye, ata sporunun yıldız ismi Yaşar Erkan’a umut bağlamıştı. Rengi ne olursa olsun bir madalya 2 dünya savaşı arasındaki yıllarda yeni kurulan cumhuriyete çok yakışırdı.
Takvimler 1936’yı gösterdiğinde heyecan dolu olimpiyat oyunları başlamıştı. Radyo ve televizyonun olmadığı yıllarda müsabakalar gazete haberlerinden takip ediliyor ve yaşanan gelişmeler en erken 1 gün sonra okuyucuya ulaşıyordu. Türk halkı madalya beklerken Yaşar Erkan olimpiyatlarda tüm gücüyle mücadele ediyor ve rakipleri karşısında üstünlük kurmayı başarıyordu. Erkan, olimpiyatlardan 8 ay önce verdiği bir röportajda en büyük arzusunun dünya şampiyonluğu olduğunu söylemişti. Yaşar Erkan tıpkı orada dediği gibi, ‘rakibi çaresiz bırakacak’ hamleleri bir bir sıralıyor, Danimarka ve Japonya da ardı ardına mağlup ediyordu. Artık heyecan dorukta, tüm gözler İtalya'yla oynanacak final mücadelesindeydi. Yaşar Erkan için madalya garantiydi. Peki, rengi?
ALTINI DA SOYADINI DA KAPTI
Heyecan dolu final mücadelesi başlamıştı. Türk ve İtalyan sporcular tüm gücüyle ‘altın’ için savaşıyordu. Kazanan sporcu 1912 Stockholm Olimpiyatları’nda meşhur olan ve yumuşak bir metal olan, diş izi çıkarmayı deneyerek gerçekliği test edilen altınla kaplı madalyayı ısırma pozunu dünya basınına verebilirdi. Müsabaka Türk sporcu Yaşar Erkan’ın ezici üstünlüğüyle sonuçlandığında Erkan’ın ağzından "Şampiyonluk kürsüsünde şanlı bayrağımız şeref direğine çekilirken kendimi tutamadım, gözlerimden yaşlar sel gibi aktı. 120 bin kişinin ve Hitler’in önünde bayrağımızı şeref direğine çektirmek, ayakta güzel marşımızı dinletmek zevklerin en güzeli ve en büyüğüdür” sözleri dökülmüştü. Gerçekten de gurur verici bir an yaşanıyordu. İlk kez madalya kazanan Türkiye’nin altını kürsüde Yaşar Erkan’ın ellerindeydi. O an orada bir Türk’e ve şampiyon bir sporcuya yakışmayan tek şey vardı. 2 yıl önce kabul edilen soyadı kanununda ‘Naçar’ soyadını alan sporcu ‘çaresiz’ anlamına gelen soyadından kurtulmalıydı. Devreye genç cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı girdi. Mustafa Kemal Atatürk, övgü dolu sözlerle anlattığı Erkan’a, ‘bir topluluğun ileri gelenlerinden’ anlamıyla, şu anki soyadı verildi.
Atatürk, bugüne dek olimpiyatlarda kazanılan 66 güreş madalyasının ilkini Türkiye’ye getiren Erkan’ı tebrik ederken ismine yakışır sözler sarf etmişti. Atatürk Yaşar Erkan’ı kutladığı telgrafta, “Kendin küçüksün ama memleket için çok büyük iş yaptın. Artık ismin Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar” demişti. Erkan, 1940 yılında Balkan Şampiyonluğu'nu kazandıktan sonra güreşi bıraktı. Deyim yerindeyse ‘on parmağında on marifet’ olan güreşçi, spor kariyeri dışında da terzilik yapıyordu. 18 Mayıs 1986'da hayata gözlerini yumana dek gururla hatırlanan Erkan, Zeytinburnu'ndaki Merkezefendi Mezarlığı'na defnedildikten sonra da unutulmadı. Erzincan'da Fatih Mahallesi'nde Müstakil Atletizm Pisti’nin yanında bulunan ve 2017 yılında açılışı yapılan 3 bin seyirci kapasiteli Merkez Spor Salonu'na, Erzincan Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından Türkiye Cumhuriyeti'ne olimpiyatlarda ilk altın madalyayı kazandıran Erzincanlı milli güreşçi Yaşar Erkan’ın ismi verildi.