Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı, Suriye’deki dengeleri değiştirdi. ABD kendi üslerini bombalayarak bölgeden kaçarken, yalnız kalan PKK’lı teröristler de Suriye Hükümeti’ne teslimiyet bildiriminde bulundu. Bu kapsamda Fırat’ın doğusundaki pek çok kentte yeniden kontrolü sağlayan Suriye Ordusu, sekiz yıllık savaştaki en geniş hakimiyet alanına ulaştı. Suriye Ordusu’nun Münbiç, Ayn el Arap, Ayn İsa, Rakka ve Haseke gibi kentlere bayrak çekmesine, Türkiye’den de destek geldi.
Fakat sahada oluşan bu ikili işbirliği, henüz masaya yansımış değil. Suriye Ordusu’nun hakimiyet alanını genişletmesi her ne kadar Ankara tarafından olumlansa da, doğrudan temas konusunda çekinceler devam ediyor. Uzmanlar ise Suriye Hükümeti ile temasın terörle mücadelenin ötesinde işbirliği alanları yaratacağını vurguluyor.
DOĞU AKDENİZ’DE BÜYÜK KAZANÇ
İkili işbirliğinin en önemli yansıması Doğu Akdeniz’de olacak. Sadece Türkiye ve Suriye açısından değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması bakımından da Suriye ile atılabilecek adımlar bulunuyor.
8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan bir rapora göre, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan Levant Havzası’nda, 3.45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1.7 milyar varil petrol bulunuyor. Bu zenginliğin hakkaniyetli paylaşılabilmesi için de Suriye ile yapılacak anlaşmalar, büyük önem arz ediyor. 19 Kasım 2003’te ‘Karasularında Ulusal Egemenliğin Belirlenmesi’ne ilişkin çıkardığı yasa ile bölgedeki anlaşmaların önünü açan Suriye, savaş öncesi kıtasahanlığı, bitişik sular, iç sular ve Münhasır Ekonomik Bölge gibi düzenlemelerini yapmış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile de görüşmelere başlamıştı. Neticelenemeyen bu süreç, Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirecek bir potansiyel taşıyor.
RUMLAR DIŞINDA HERKES ZARARLI
Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı, 2009 yılında hazırladığı bir raporda Suriye, Lübnan ve İsrail’in KKTC yerine GKRY ile anlaşma yapmasından dolayı yaşayacağı kayıpları şöyle anlatıyor:
“GKRY’nin Suriye, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma antlaşması imzalarken ilgili kıyı olarak alındığı anlaşılan Baf ile Zafer Burnu arasındaki toplam uzunluk 168.905 deniz mili iken Suriye, Lübnan ve İsrail’in kıyılarının uzunluğu 316.907 deniz miline tekabül etmektedir. Bu durum da kıyı uzunlukları oranı 1.87 olmaktadır ki, bunun anlamı Suriye, Lübnan ve İsrail’in hakça bir paylaşım çerçevesinde yapılacak bir anlaşma ile GKRY’nin 1.87 katı deniz yetki alanına sahip olmaları gerekmektedir. Ancak, GKRY yaptığı antlaşmalarla neredeyse eşit deniz yetki alanına sahip olmuş ve bir anlamda bahse konu kıyıdaşların deniz yetki alanını da sahiplenmiştir. Bu ülkelerin kıyı uzunlukları nispetinde ve hakça paylaşım ilkesi doğrultusunda GKRY yerine KKTC ile sınırlandırma antlaşmaları yapmaları durumunda, GKRY ile yaptıkları antlaşmadan elde ettikleri deniz alanından çok daha fazla deniz alanına sahip olmaları mümkündür.”
İKİLİ TİCARET GELİŞİME ÇOK AÇIK
Suriye, savaşın başladığı 2011 yılından önce Türk yatırımcılar için en cazip pazarlardan birisiydi. Yapılan ticaret anlaşmaları ve karşılıklı vizenin kaldırılmasıyla birlikte Türkiye’nin ihracatı 10 yılda 10 kat artmış, 2010 yılı Kasım ayında 1 milyar 642 milyon dolara ulaşmıştı. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 2012 yılı sonuna kadar 5 milyar doları geçmesi hedeflenirken, savaşın başlamasıyla birlikte ticaret de büyük darbe aldı.
Suriye’ye yoğun olarak çimento, elektrik enerjisi, izole edilmiş tel, kablo, petrol yağları, sentetik devamsız lifler, plastik tüpler, demirçelikten inşaat ve aksamı, demirçelik çubuklar, borular ve hortumlar ihraç eden Türk yatırımcılar, birer birer ülkeden çıkmak zorunda kaldı.
Bugün itibarıyla iki ülke arasındaki ticaret hacmi, olması gerekenin çok çok altında seyrediyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin tesisi, Türkiye’nin yeniden Suriye pazarına girmesi ve ülkenin imarında yer alması için önemli imkanlar sunuyor.
YIKIMIN BOYUTU ÇOK BÜYÜK
Sekiz yıllık savaş, ülkenin özellikle belli kesimlerinde altyapıyla birlikte ekonomik, tarımsal ve üretime dayalı maddi varlıkların önemli bir bölümünü yok etti. Yıkımın en fazla olduğu bölgelerin ise ülkenin kuzeyindeki sanayi şehirleri olduğu belirtiliyor. “İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi”nin Eylül 2018 araştırmasına göre; en büyük yıkımın yaşandığı Halep’te kentin yarıdan fazlası (yüzde 58’i) yerle bir olmuş durumda. Buranın ardından sırasıyla Humus’ta yüzde 20, İdlib’de yüzde 15, Hama’da yüzde 13 düzeyinde bir yıkım olduğu tahmin ediliyor. Güneyde ise Dera ve çevre bölgesinde, altyapıdaki hasar oranının yaklaşık yüzde 25 seviyelerinde olduğu bildiriliyor. 14 büyük vilayet birlikte değerlendirildiğinde, Suriye kentlerindeki yıkımın boyutu 200250 bin ev ve tesis olarak tahmin ediliyor.
Suriye’de yıkımın tek adresi yerleşim yerleri değil. Savaş sürecinde ülkenin ekonomik tesisleri de büyük hasar gördü. Suriye ekonomisi genellikle orta ve küçük ölçekli işletmelere dayalı olduğundan, en büyük zarar bu tür işletmelerde oluştu. 5 milyondan fazla insanın geçimini sağladığı 538 bin KOBİ ya tamamen ya da büyük oranda yıkıldı.
Bugün uzmanlar tarafından ülkenin yeniden imarı için 350400 milyar dolayında bir kaynak ihtiyacı olduğu değerlendiriliyor. Çin, Rusya ve İran gibi ülkeler imar konusundaki girişimlerini çoktan başlatırken, Türkiye’nin Şam’dan bağımsız olarak bir ‘Güvenli Bölge’ inşa planı, beraberinde çok fazla sorunu içeriyor.
MÜLTECİLERİ GERİ GÖNDERME
Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı 10 Ekim 2019 tarihi itibarıyla 3 milyon 674 bin 588 kişi olarak belirlendi. Toplamda 4 milyonu geçen Suriyelileri yeniden ülkelerine göndermek konusunda ‘Güvenli Bölge’ planı kesin çözümler içermiyor. Türkiye, yaklaşık 3 milyon Suriyeliyi Fırat’ın doğusuna yerleştirebileceğini hesap ederken, bu insanların evlerinin başka bölgelerde olması, geriye dönüşler konusundaki isteksizliği de artırıyor. Halep ve İdlib yoğunluklu mültecileri yeniden evlerine gödermek için Suriye’nin tamamında istikrarın sağlanması ve devlet güvencesi en önemli nokta. Bunun için de kapsamlı bir af çıkaran Suriye Hükümeti ilk adımı atmış durumda. Şimdi Türkiye’nin Suriye ile masaya oturarak geri dönüşleri planlaması gerekiyor.
BİR KUŞAK BİR YOL’UN ÖNÜ AÇILIR
Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın işbirliğinin küresel ölçekte de önemli etkileri bulunuyor. Terör örgütlerinin temizlenmesi ve Batı müdahalesinin sona erdirilmesi, bölgedeki barış, huzur ve refahın anahtarı. “Kürdistan” planlarının çöpe atılmasıyla yalnızca bölge halklarının değil, Avrasya’nın da önü açılıyor. Bugün Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” gibi devasa projeleri, “Kürt Koridoru” projesiyle kesilmeye çalışılıyor. Atlantik karşısında yeni bir güç merkezi olmaya aday bu bölgesel işbirliği, devasa yatırımları da çekecek önemli bir potansiyeli barındırıyor.
RUSYA VE İRAN ARABULUCULUĞA HAZIR
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile İranlı mevkidaşı Cevad Zarif, geçen hafta yaptıkları ortak açıklamada, ülkelerinin Ankara ile Şam arasında diyaloğa yardım etmeye hazır olduğunu belirtmişti.
Aydınlık