1984 yılından beri 15 bine yakın sivil ve resmi şehidimizin canına mal olan, doğrudan ve dolaylı maliyeti 1.8 trilyon doları bulan, arkasında ABD başta olmak üzere Türkiye’nin sözde müttefiki NATO ülkelerinin bulunduğu PKK terör örgütü ile ilgili tartışmalarda çok sık başvurulan bir ezber vardır. Özellikle bazı siyasetçiler ve gazeteciler peşine taktıkları bilgisiz kitleleri uyutmak için “2002’de terör sıfırlanmıştı, PKK terörü bitmişti” cümlelerini kullanırlar.
Bugün, “2002’de terör olayları ve PKK terör örgütü gerçekten bitmiş miydi?” ona açıklık getirelim.
15 Ağustos 1984 tarihinde Şemdinli ve Eruh baskını ile devlete karşı ilk kurşunu sıkan PKK terör örgütünün saldırıları tam 40 yıldır hiç aralık vermeden devam etti. Saldırılarına ara verdiği iki dönem oldu. Birincisi elebaşı Öcalan’ın 1999’da Kenya’ya yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi, diğeri ise 20132015 arasındaki “Açılım” süreciydi. 1999’DA PKK ELEBAŞININ YAKALANMASI
2000’li yılların başında PKK terör örgütünün saldırılarını azaltmasının ana sebebi elebaşı Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesiydi. Örgütün çaresizliği ve paniği; Öcalan yakalandığında ağzından dökülen “Annem de Türk’tür, bir görev verilirse yardıma hazırım” sözlerinde gizliydi. 31 Mayıs 1999’da yargılaması başlanan Öcalan’ın davası 29 Haziran 1999’da tamamlandı. PKK terör örgütü elebaşı, bölücülük ve vatana ihanet suçlarından oybirliği ile idama mahkûm edildi. PKK terör örgütü tam bu arada 1999 yılı Eylül ayında tek taraflı sözde ateşkes ilan etti. Öcalan hakkındaki karar, 25 Kasım 1999’da Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci devam ederken cezası infaz edilmedi. Öcalan’ın yakalanıp yargılanması ve idama mahkûm edilmesi PKK içinde karışıklığa sebep olurken, elebaşını ölüm korkusu sarmıştı.
PKK OLDU KADEK
AİHM sürecinin başlamasıyla birlikte PKK, 2002 yılı nisan ayında yeniden yapılanmaya giderek Öcalan’ın idamını önlemek amacıyla sözde kendisini feshederek KADEK yani “Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi” adını aldı. Sözde ateşkes yanında imaj değişikliğine giden örgütün adında artık “demokrasi” ve “özgürlük” kelimeleri vardı. Bu tutumları rakamlara yansıdı; 1999 yılında olay sayısı 2 bin 253 iken, 2000’de 1.031’e, 2001’de 565’e, 2002’de ise 164’e kadar düştü. 3 Ağustos 2002’de idam cezasının TBMM’de kaldırılmasıyla hem Öcalan hem de terör örgütü yönetimi rahatladı. Bu durum olay sayısı gibi şehit sayılarına da yansıdı. 1999’de 236 olan asker, polis ve korucu şehit sayısı 236 iken, 2000’de 29’a, 2001’de 20’ye, 2002’de 7’ye kadar indi.
1 MART TEZKERESİ SONRASI
Cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilen PKK elebaşı Öcalan avukatlarıyla yaptığı görüşmeleri, örgüt yönetimine yolladığı emirleri verdiği toplantılara çevirdi.
ABD’nin Irak’ı işgali sırasında TBMM’den çıkması beklenen 1 Mart 2003 tezkeresi reddedilmesi sonrası örgüt yeniden yapılanmayı sürdürürken saldırılarını da artırmaya başladı. Kasım 2003’te KONGREGEL adını alan PKK terör örgütü içinde farklı görüşler ortaya çıktı. PKK elebaşının kardeşi Osman Öcalan ve Nizamettin Taş silahlı faaliyetlerin etkisini azaltmak, legal alanda güçlendirmeye kalktı. Terörist Cemal BayıkDuran Kalkan grubu ise, silahlı saldırılara devam edileceğini ilan etti. Bu süreçte örgüt Suriye, Irak ve İran yapılanmalarını gerçekleştirdi. 2004 yılı Nisan ayında KONGRE GEL 2.Genel Kurulu’nu yapan örgüt, PKK adını yeniden kullanma kararı aldı. Nisan 2005’te ise artan saldırıları ile birlikte PKK’nın yeniden kurulduğunu ilan etti.
PKK, ABD KONTROLÜNE GİRDİ
Artık ABD’nin kontrolü altına giren terör örgütü, 1 Haziran 2004’te son verdiği sözde ateşkes sonrası ve saldırılarına hız verirken bu da sayılara yansıdı; 2002’de sivil ve resmi şehit sayısı 14 iken 2003’te 94’e, 2004’te 103’e, 2005’te 135’e yükseldi, 2006’da 150’ye dayandı.
Yani şehit sayısındaki düşüş, PKK terör örgütünün bitmesinden değil elebaşının yakalanması sonrası isim değişikliğini kapsayan, imaj değişikliği ve sözde tek taraflı ateşkes ilanıyla ilgiliydi.
Artık ABD’nin Suriye ve Irak’ı bölme planının paralı aparatı haline gelen PKK, KKK yani “Kürdistan Demokratik Konfederalizmi” adıyla çatı yapılanmasına gitti. Hedefi sadece Türkiye’de bölücülük değil Irak, Suriye, İran’dan parçalarla bir terör devleti yapılanmasına gitmekti. Projesinin arkasında elbette, 1 Mart Tezkeresi’nin intikamı peşinde olan ABD vardı.
KKK’nın etkili olmaması üzerine PKK elebaşının talimatıyla daha kapsayıcı olan KCK yani “Kürdistan Topluluklar Birliği” sistemini 25 Mayıs 2007’de ilan etti.
EN DÜŞÜK AÇILIM SÜRECİYDİ
Böylece halen KCK çatı yapılanması altında Türkiye’de PKK, Irak’ta PÇDK, Suriye’de PYDYPG, İran’da PJAK olarak terör faaliyetlerine devam ediyor. PKK terör örgütünün taktik olarak saldırılarına ara verdiği bir diğer dönem ise, 2013 ile 2015 arasındaki “Açılım” süreci oldu. 2012’de olay sayısı 1.576 iken, açılım süreci ile birlikte sayı 493’e düştü. Asker, polis, korucu ve sivil şehit sayısı ise 210’dan 51’i indi. 2014’te ise şehit sayısı 24’e geriledi. PKK’nın silah bırakmaması ile son bulan açılım süreci sonrası başlayan hendekçukur eylemleri ile birlikte olay sayısı 2015’te 3 bin 120’ye, şehit sayısı ise 374’e yükseldi. 68 Ekim olaylarıyla birlikte 2016’da şehit sayısı 873’e çıktı. Bunda, TSK ve Emniyet içinde görev yapan FETÖ mensuplarının olaylara göz yumması önemli bir rol oynadı.
ABDPKK İŞBİRLİĞİ TEHLİKESİ
15 Temmuz 2017 darbe girişimi sonrası FETÖ’cülerin tasfiyesi ve Türkiye’nin Suriye’de PYD/YPG’ye yönelik operasyonlarıyla ülke içindeki terör eylemlerinde azalma görüldü. Terörle yurtiçinde ve yurtdışında etkili mücadele rakamlara yansıdı. Türkiye içinde Eren Operasyonları, sınır dışında PençeKilit operasyonları terör örgütünün etkinliğini azalttı.
Terör örgütü PKK’nın eylemlerinde ve şehitlerimizin sayısındaki azalışın örgütün bitişiyle ilgili değil, sözde ateşkes ve taktik olarak geri çekilmesinden kaynaklanırken Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ev MİT’in etkili mücadelesiyle başarıldı. Ancak sınır ötesinde ABD’nin desteğiyle oluşturduğu yığınak hala Türkiye için tehlike olmayı sürdürüyor.
Hürriyet