Bundan 4 gün önce 1 Kasım’ın coşkusunu yaşadım. 5 gün sonra 10 Kasım’ın hüznünü yaşayacağım. 1 Kasım 1912, Karşıyaka Spor Kulübü’nün kuruluş günü! KSK’nin kuruluşunun 10. yılında bu coşku, saltanatın kaldırılmasıyla katlandı. Her yıl olduğu gibi, Karşıyaka’da 1 Kasım yine coşkuyla kutlandı. Yirminci yüzyılın başında, İzmir’de ve Anadolu’da sadece azınlıklar spor yaparken; KSK, Türklerin de spor yapabileceğinin iddiasıyla kuruldu. Atatürk, kulübü ilk ziyaretinde kulüp defterine, gördüğü gençliğe hayranlığını yazdı. Sonraki ziyaretinde KSK’nin ambleminde ayyıldız kullanılması talimatını verdi. Atatürk tarafından başka hiçbir kulübe bu hak verilmedi.
1 Kasım, sadece 2 yabancı dışında tamamı alt yapıdan yetişen oyuncularla basketbolda Türkiye Şampiyonluğu kazanmış bir kulübün kuruluşunun kutlamasıydı. Güreşten yelkene Dünya Şampiyonu çıkaranların kutlamasıydı. 1 Kasım’da İzmir’in kuzeyinde yaşanan bu coşku; İzmir’in işgal yıllarında “Biz Türküz” anlamına gelen “Biz Karşıyakalıyız” parolasını söyleyenlerin, kuruluşundan sonra hiçbir azınlık takımına yenilmeyenlerin, Atina’da idam cezası alan kurucularını unutmayanların, “Mustafa Kemal’in Askeriyiz!” tezahüratını ilk kez tribünlerde bağıranların, Zübeyde Ana’yı sonsuza dek bağrında hissetmenin onuruyla voleybol takımlarına “Zübeyde Ana’nın Kızları” adını verenlerin, Ergenekon kumpası başlarken tribüne “Tuncay Güney tedavi edilsin” pankartını asanların, Soma’da yüzlerce işçimiz hayatını kaybederken başlarında baretlerle “ne yeşil ne kırmızı, bugün her yer kömür karası” yazısıyla salona çıkanların, 1 Mayıslarda meydanlarda “Ezenin KARŞIsında sömürenin YAKAsında” pankartını açanların, 18 Martları statlarda zaferi Seyit Onbaşı’nın resmi ile ananların, laikliğe bir saldırı gördüklerinde “Atam Rahat Uyu, Cumhuriyetimizin ve Laik İzmir’in Bekçisiyiz” pankartını bin bir çeşit engellemeye rağmen salonda açanların nice 107 yıl sürecek mücadelesinin coşkusuydu.
Reklamdan sonra devam ediyor
1 Kasım’daki bu coşku, 10 Kasım’da körfezin diğer yakası ile beraber bir tutkuya dönüşecek. 10 Kasım’da Karşıyakalı ve Göztepeli taraftarlar İzmir Atatürk Spor Salonu’nda omuz omuza Atatürk’e saygılarını gösterecekler. Göztepe’nin 11 yıl sonra, Rota Koleji’nin isim haklarını almasıyla Voleybol liglerine dönmesi; 80.000 kişilik seyirci rekoru ile Türkiye’nin en büyük derbisinde karşılaşan bu iki kulübün taraftarının yine karşılaşmasını sağladı. Bu taraftarlar, bu sefer Türkiye voleybol liglerinin seyirci rekorunu kıracaklar. Ezeli rekabetin nasıl ebedi dostlukla yaşanabileceğini göstererek; parkede her biri Atatürk devrimlerinin eseri kızlarımıza formalarının renklerinin ne olduğuna bakmadan sahip çıkarak; Atatürk’ün zeki, çevik ve ahlaklı sporcularına yine aynı ahlak ile destek olarak!
Atatürk’ün spor politikalarını Muazzez İlmiye Çığ “Atatürk ve Sümerliler” isimli kitabında çok güzel özetlemiş. 1923 yılına kadar din eğitimi verilen eğitim kurumlarında müzik ve spor ele alınmamış. Okullarımızda bu eğitimleri verecek öğretmenler yetiştirmek amacıyla Musiki Muallim Mektebi ve Gazi Terbiye Enstitüsü açıldı. 1923 yılında Hollanda’da yayımlanan “Jimnastik, Oyun ve Spor için gerekli binaların kurulması hakkında rehber” adlı kitap dilimize çevrildi. Bu kitabın önsözünde Atatürk, tüm vali ve kaymakamlardan 3 dilekte bulunuyordu. Bunlar; köy ve şehir halkının sayısına göre gerekli oyun ve spor yerlerini gösteren köy ve şehir planlarının yapılması, beşer yıllık planlarla bu yerlerin inşa edilmesi ve bu yerlerin yaşaması için yerel bütçelerden devamlı olarak yardım temin edilmesi idi. Atatürk sporu bir devlet görevi olarak görüyordu. 1925’de İstanbul Çapa Kız Öğretmen Okulu’nda Selim Sırrı Tarcan ve İsveçli 2 uzman öğretmen ile yetenekli öğretmenler için jimnastik kursu açıldı. Atatürk Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevlerini önce bedensel eğitim sonra toplumsal eğitim olarak sıralıyordu. Milli sporcuların yetişmesi için gerekli olan araç ve gereçlerin sağlanması, orta ve yüksek yetenekli gençlerin korunması, onlara yardım edilmesi, daha iyi yetişmeleri için yurt dışına gönderilmeleri, izci teşkilatına önem verilmesi, beden terbiyesi okullarının açılması da Atatürk’ün diğer istekleriydi. Atatürk; Fenerbahçe’nin su sporları merkezi olmasını, Uludağ ve Elmadağ’ın kış sporları merkezi olmasını istemiş ve bunun için 2 milyon lira ayırmıştı. Afyon, Aydın, Bursa, Diyarbakır, Urfa, Eskişehir, Isparta, İzmir, Kastamonu, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Muğla, Samsun, Sivas, Trabzon, Zonguldak, Mecidiyeköy, Beşiktaş, Eyüp ve Fenerbahçe’de yapılacak spor tesisleri için de 415.000 lira ayırmıştı. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ile kadın ve erkeklerin beraber ve kitle halinde spor yapmasını istemişti.
Muazzez İlmiye Çığ; kitabında Atatürk’ün spora bakışı ile ilgili sporumuzu yönetenlere ders niteliği taşıyacak bu bilgileri yazarken, Cumhuriyet’in ilk yıllarında güreşçilerimizin Atatürk sevgisi ile ilgili 2 anıya da yer veriyor. Güreş Milli takımımızın İtalya’yı yenmesini müteakip Florya Köşkü’nde güreşçilerimizi ağırlayan Atatürk, bir öğretmen maaşından yüksek olan 50’şer lirayı sporcularımıza vermiş. Bu ağırlamada ağır sıklette tüm rakiplerini yenen Çoban Mehmet’e “Beni de yenebilir misin?” diye sormuş. Çoban Mehmet’in yanıtı unutulmazdır: “Sizi bütün dünya yenemedi, ben nasıl yenerim!” Atatürk, Kurtdereli Pehlivan’ı 1000 liralık çek ile ödüllendirmiş. Kurtdereli parasını bankadan aldığında çeki geri istemiş. Çeki geri alamayacağını anlayınca, parayı iade edip o meşhur sözlerini söylemiş: “Atatürk’ün imzası bu paradan daha değerlidir.” Atatürk’ü Muazzez İlmiye Çığ’ın bir ders niteliğinde hatırlattıkları ile anmak istedim. 1 Kasım’daki coşkumda da 10 Kasım’daki yasımda da Mustafa Kemal Atatürk yol gösteriyor. Spordan sanata, dış politikadan iç politikaya, savunma stratejilerinden konuştuğumuz dile; Atatürk yol gösteriyor, “Tam Bağımsızlık” diyerek...
Aydınlık