Milli Savunma
Bakanlığı tarafından 15 Şubat 2017 tarihinde onaylanan ve Resmi Gazetede
yayımlanmadan yürürlüğe giren Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği’nde yapılan
değişikliğin iptali için, Halkın Kurtuluş Partisi Danıştay'da idari dava
açmıştı.
Halkın
Kurtuluş Partisi’nin avukatları, yapılan değişiklikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nde
türbanın serbest bırakılmasının, Anayasa'daki laiklik ilkesine ve Anayasa
Mahkemesi’nin önceki kararlarına aykırı olduğunu belirtilerek, düzenlemesinin
orduyu ve subayları bir din devleti yapılanmasına doğru götüreceğini ileri sürerek,
düzenlemenin Danıştay tarafından iptal edilmesini istemişlerdir.
5 Aralık 2018
tarihinde Danıştay Savcısı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kadın personele türban
serbestliğine ilişkin açılan davada, esas hakkındaki görüş ve değerlendirmesini
açıkladı. Buna göre söz konusu düzenleme için Anayasanın 2. maddesinde yer alan
laiklik ilkesi varlığını korudukça, hukuken kabul edilemez denildi.
Danıştay
Savcısı’nın bir ders niteliğinde olan görüş ve değerlendirmesi şöyledir: “Anayasanın
2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Kamu
hizmetinde 'laiklik ilkesi' tarafsızlık ilkesinin bir unsuru olup, dinsel
alanda tarafsızlık, laiklik olarak da tanımlanabilir. Tarafsızlık, kamu
hizmetine hakim olan temel ilkelerden biridir. İdareye yüklenmiş bir ödev
niteliğini taşıyan tarafsızlık ilkesi ile kamu hizmetini yürüten personele
siyasi, sosyal ve dinsel eğilimlerini dışa yansıtmama yükümlülüğü getirilmiş,
kamu hizmetinin düzenli ve her türlü kuşkudan uzak bir şekilde yürütülmesi
amaçlanmıştır.
657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nun 6. maddesinde yer verilen tarafsızlık ve eşitlik
ilkesine bağlı kalmakla yükümlü bulunan kamu personelinin, hizmetin yürütümünde
taraflı davrandığı yönünde şüpheye neden olmaması, siyasi görüşlerini, dinsel
aidiyetlerini hiçbir şekilde belli etmemesi gerekir.
Din ve vicdan
özgürlüğü bağlamında kamu personelinin dinsel aidiyetini göstermesine olanak
tanınmasının; kamu görevini yerine getirirken ne kadar tarafsız davranırsa
davransın, hizmetten yararlanan kişilerde şüpheye yol açabileceği ve bundan da
kamu hizmetinin zarar göreceği açıktır. Belirtilen nedenlerle, dava konusu
düzenlemenin iptali gerekeceği düşünülmüştür.”
Yerel seçimler
yaklaşırken 8 Aralık 2018 tarihinde İstanbul’da toplu açılış töreninde konuşan
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Danıştay Savcısı’nı hedef alarak şunları
söyledi: “Bir savcı çıkmış, sen kimsin ya? Sen savcı olabilirsin ama her şey
yasalarla bir yere oturmuşken, anayasayla, yasalarla her şey yerine oturmuşken,
sana ne oluyor da, bunlara aykırı bir şekilde bu uygulamanın iptalini
isteyebiliyorsun.”
Tayyip Erdoğan, hukuku uygulayan, görevinin
gereği olarak işlemin anayasaya aykırılığı nedeniyle iptalini isteyen Danıştay Savcısı’na
gözdağı veriyor. Danıştay Savcısı’na “sen kim oluyorsun da iptal istiyorsun” denildiğinde,
karar verecek heyetin korku ve baskıdan bağımsız, özgürce vicdani bir karar
vermesi mümkün değildir. Ancak hiçbir siyasi partiden ve parti genel
başkanından ses çıkmamaktadır. Danıştay Savcısı’nın görüş ve
değerlendirmesinden öğrenecek çok şeyleri var. Eğer ses çıkarmıyorlarsa ya aynı
şekilde düşünüyorlardır, ya da aslını yok sayıyorlardır. O zaman bu siyasi
partiler AKP karşısında neyin mücadelesini veriyorlar?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve
yasalarını savunma görevini yapan Danıştay Savcısı’na “sen kimsin ya” denirse,
o zaman anayasaya bağlılık yemini edenlere sorarlar: peki siz kimsiniz,
anayasayı ihlal etme hakkını nereden alıyorsunuz? Danıştay Savcısı’na “sen
kimsin ya” derseniz, Diyanet İşleri Başkanı da “Kuran okumayan çocuklar şeytandır”
der ve bu söylemiyle “şeytanı” bile şaşırtır. Bütün bunlar yaşanırken “laiklik
tehlikede değil” diyenlerin sessizliği de düşündürücüdür.
Özgürlüğü, sadece türbana getirilen her
türlü yasaklama olarak algılayanlara göre dinsel açıdan kadınların örtünmesi
gerekmektedir. Bu durumda kadınların, dinsel yasaklamaya uyma zorunlulukları
bir özgürlüktür. Anayasa Mahkemesi,
Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre yasak olan siyasi İslam’ın ideolojik simgesi türban
(başörtüsü değil), ortaçağın karanlık düzenini vurgulamaktadır. Osmanlı
hanedanından son halife Abdülmecit’in kızı Dürrüşehvar Sultan’ın (1914-2006)
hiç türban takmamış olması, bugün ülkemizi yönetenler için ne anlama
gelmektedir? Halife’nin kızı ve ailesinin dini inançları mı azdı, yoksa
bugünkülerin mi çok?
İlk Kurşun Gazetesi, 17 Aralık 2018.